Bosna Hersek Kuzeydoğudaki özerk bölge Brcko’nun bir bölümü ve batıda Hırvatlar’ın yoğun olduğu Mostar ve çevresi hariç olabildiğince dağlık bir bölgedir. Bu bölgelerin dışında kalan yerlerde daha ziyade ‘berry’ diye tabir ettiğimiz üzümsü meyveler yetişmektedir. Başta ahududu olmak üzere böğürtlen, yaban mersini ve aronia en fazla yetiştirilen meyvelerdir.
3-5 yıl öncesine kadar 20.000-25.000 ton/yıl olarak rekoltesi olan bu ürünlerin bu yılki toplam üretimi 12.000 ton olarak gerçekleşmiştir. Bu üretim miktarı yanıbaşındaki Sırbistan’da 50.000 ton, Polonya da ise 110.000 ton/yıl dır. Türkiye’nin toplam ahududu böğürtlen ve yaban mersini üretimi 4.000 ton/yıl’dır. Bosna Hersek’te üretim miktarının bu denli düşmesi son 2 yıldır arz talep dengesinin bozulması sebebiyle fabrikaların hammaddeye düşük fiyat vermeleri ve bundan üreticilerin memnun kalmayıp üretimi durdurmalarıdır. Bu bölgelerde katma değerli üretim olarak yabani yetişen dağ mantarları daha çok ilgi uyandırmakta ve üretimleri her geçen gün artmaktadır. Yer yer çilek ve vişne üretimleri görülüyor olsa da bu miktarlar endüstriyel olmaktan ziyade küçük alanlarda ekilen miktarlardır.
Öte yandan Bosna Hersek tüm bu olumsuzluklara rağmen tarımsal üretimde önemli avantajları bünyesinde barındırmaktadır. Eğer üretim entegre yapılır ve ekosistem iyi bir altyapı ile kurulursa, oldukça karlı bir iş modeli ile sürekli hale getirilebilir.
Mevcut sistemde en alttaki köylü yetiştiriciden son noktaya kadar olan süreçte üretim izlenebilir ve sürekli olabilir olmaktan uzak, mevcut üretici firmaların uluslarası pazarlara erişimi kısıtlı olduğundan ve sadece 2-3 ürün üretiyor olmalarından dolayı karlı satışlar yapamamaktadırlar. Halbuki toprakların temiz, Avrupa pazarına yakınlık ve ucuz iş gücü her açıdan avantajlıdır. Sermayesi olmayan firmaların girip çıktıkları iş dalı olması ülkenin bu anlamdaki gelişimine de zarar vermektedir.
Uluslarası satış ve pazarlama yeteneği olan bir ekiple, uzman ziraat ekibinin entegre edilip kurulacak bir tesis çevreden al-sat yapacak olan bir oluşum yılda çok rahat 5.000 ton bitmiş ürün ticareti yapabilir. Bu da 12 - 15 milyon Euro yıllık ciro anlamına gelmektedir ki böyle bir tesis işletme sermayesi ile birlikte 10-12 milyon Euro’ya kurulabilir. Böyle bir tesisin yıllık ebittası da yaklaşık 2 milyon Euro olarak tahmin edilebilir.
Bosna’da var olan birçok tesisin verimsiz çalışmasının altında yatan ana sebep bu entegrasyonu sağlayamamış olmak ve işletme sermayesinin yetersizliğidir. Tabii hepsinden önemlisi satış aşamasında yaşadıkları zorluklardır.
Çapıcı bir örnek olarak,
Bosna’nın en varlıklı ailelerinden biri 4 yıl önce 2.500 m2 alana güzel bir soğuk hava deposu ve işleme tesisi inşa etti. Çok büyük kazanç beklentisi olmadan çiftçiden alacakları ürünü işleyip ihraç etmeyi planladılar. Yaptıkları tesis oldukça iyi bir tesis olmasına rağmen tarlaya ve satışa hakim olmadıklarından pahalı ürün alıp karlı satış yapamadılar. Ucuza ürün almak İçin çiftçiye teklif verdiklerinde ise çiftçi firmanın kendileri üzerinden çok para kazanma isteği olduğu yönünde bir algıya kapılıp diğer sektörlerdeki işlerini boykot etmeye kalktılar ve bu sebeple firma bu işi yapmamaya karar verdi. Bu örnekte olduğu gibi aslında avantaj gibi görünen tüm parametreler yanlış yönetim sebebiyle dezavantaja dönüşmüştü.
Sonuç olarak tarıma dayalı gıda sanayii açısından Bosna entegre olmak ve işi bilen ekibin yönetmesi şartıyla başta meyvecilik olmak üzere birçok avantaja sahiptir.
Bunun yanısıra orman ürünleri sanayii hammadde ve işgücünün bolluğu sebebiyle bir diğer avantajlı sektördür. Özellikle Ortadoğu ve Avrupa pazarı Bosna’nın bitmiş ürün bazında orman ürünleri için önemli bir pazardır. Bu alanda mevcut yerleşik firmalarla joint Venture imkanları mevcuttur ve en sağlıklı pazara giriş metodu da budur.
Bosna Hersek, su zengini bir ülkedir ve buna rağmen çok nitelikli su işleme tesisleri bulunmamaktadır. Önümüzdeki yüzyılın en önemli commodity ürünü olan su ile ilgili yatırım yapılabilir ve özellikle Ortadoğu pazarına bu anlamda kaliteli su satılabilir.
Bosna ile olan ticaret her alanda üretici olmayı gerektirmemektedir. Kurulacak nitelikli ve sermaye gücü olan, kendi lojistik ve depolama imkanları olan bir trading şirketi sadece Bosna ile değil, tüm Balkanlar ve Doğu Avrupa’nın katma değerli ürünlerinin dünyaya satılması noktasında iyi bir girişim olabilir. Buradaki kritik nokta tecrübeli ekip ve finans gücüdür. Bu öneriyi destekleyen yan unsurlar ise ülkedeki kazanç vergisinin yüzde 10 seviyesinde olması ve hatta üretimden ihracat olacaksa da sıfır seviyesinde olmasından kaynaklanmaktadır.
İşgücü noktasında genç nüfusun başta Almanya olmak üzere Avrupa’ya göçü bir dezavantaj gibi gözükse de iyi ücretlere iyi ve yetişmiş genç personel bulunabilmekte. Hatta Bosnalı çalıştırma noktasında devletin teşviki de bulunmaktadır.
6 ayda bir değişen 3 ayrı devlet başkanının yanı sıra 14 kanton başbakanının olması yönetimsel olarak bir dezavantaj teşkil etmekte, turizmin son yıllarda ana sektör haline gelmiş olması çok fazla miktarda hotel yatırımına sebep olmuştur ve bu durum uzun vadede bir hotel enflasyonunu da beraberinde getirecektir. Türk firmalarının yatırım sıralamasında hala 11 ya 12. sırada yer almalarının sebebi tümüyle Türk yatırımcısının yukarıda bahsedilen sebeplerden ötürü edindiği olumsuz ve  yanlış algıdandır. Zira son 3 yılda Bosna Hersek başta Avusturya olmak üzere Almanya ve diğer bir çok Avrupa ülkesinden imalat sanayiine yatırımcı çekmektedir. En büyük sorun, Yugoslavya zamanında bölgenin en güçlü ağır sanayi üreticisi olan bu ülkenin savaşla birlikte bu gücünü ve imkanlarını kaybetmiş ve teknolojisini yenileyememiş olmasındandır.
Şunu unutmamak gerekir ki Türk yatırımcısı, kendinden önce bir ülkeye giden yatırımcıyı örnek alarak karar verme içgüdüsüne sahip olduğu için Bosna’ya yapılacak her türlü orta ve üzerindeki yatırım beraberinde birçok nitelikli yatırımı da getirecektir.
Ülkede Saraybosnalı olanların diğer şehirlerde yaşayanlara göre daha entellektüel olmaları ve ‘’Saraylı’’ olarak anılmaları algısı tamamen bir şehir efsanesidir. Diğer şehirlerde de nispeten bu şekilde kaliteli toplulukların olduğunu ve hatta Tesanj’ın ticaret yapan şehirler arasında bir marka olduğunu belirtmek gerekir.
Buğday ve un ticareti, meyve suyu konsantresi üretimi, call center organizasyonu, IT start-up projeleri, hidroelektrik santrali yönetimi, ceviz ve badem üretimi gibi işler de bu anlamda dikkate alınması gereken iş dallarıdır.
Özellikle Arap sermayesinin ve Malezya merkezli İslami finansın ülkeye girişiyle birlikte parlayan bir sektör haline gelen inşaat sektörü genel olarak Saraybosna ve çevresinde yoğunlaşmıştır. Ancak özellikle Sırbistan cumhuriyeti bölgesinde de konut inşaatları yaygınlaşmakta şehir merkezindeki dairelerin metrekaresi ortalama 1.200 -1.500 Euro’dan satılmaktadır. Bu rakamlar küçük şehirlerde 1.000 Euro düzeyinde işlem görmektedir ve inşaat kaliteleri oldukça düşüktür.
Bölgesel teşvikler farklılıklar arz etmektedir. Bazı bölgelerde 49 yıllığına çok cüzi rakamlara araziler alınabileceği gibi özellikle otobana ve Avrupa’ya yakın sanayi bölgelerinde yatırım yapmak şartıyla 5 Euro/m2 ye çok güzel imarlı araziler vardır ve buralara birçok Avrupalı tekstil firmaları yatırım yapmaktadır.
Tekstil konfeksiyon sektörü açısından avantajlı bir bölgedir ve bölgesine göre değişmekle birlikte yerel yönetimle yapılacak iyi anlaşmalar yatırımcıya çok cazip şartlar sunabilir.
Saraybosna ve çevresi son 5 yıldır Arap çevrelerinin gelmesi ile birlikte oldukça pahalı bir bölge haline gelmiş ve emlak işinin dışından üretim yapılabilir olmaktan çıkmıştır. Üretim ve ticaret için en ideal bölgeler Zenica, Doboj, Tesanj, Tuzla, Brcko ve Gradiska ile çevresidir. Otoban bağlantılarının olması ve altyapının daha iyi ve iş gücünün kalifiye olması bu bölgelerin en büyük avantajıdır. Ayrıca bu bölgeler Avrupa’ya daha yakın ve lojistik açısından avantajlı konumdadır.

Murat Bayizit
BTSO Dış Ticaret Konseyi Başkanı ve
Meclis Başkan Yardımcısı