Geçmişten bugüne küresel tekstil ve moda endüstrisi, hammadde tedariğinden üretime, cadde mağazalarından tanınmış markalara, haute couture tasarımcılara ve sonunda tüketicilere kadar uzanan geniş tedarik zinciri boyunca dünyayı en çok kirleten endüstriler arasında yer almıştır. Her tekstil ürününün çevresel etkisini üretim aşaması, kullanım aşaması ve kullanım ömrü tamamladıktan sonra izlenecek bertaraf yöntemleri oluşturmaktadır.

Sadece 1 kg pamuk üretmek için yaklaşık 20.000 litre su tüketilmektedir. Bunu bir perspektife oturtmak gerekirse, tek bir tişörtün üretimi için yaklaşık 2.700 litre suya ihtiyaç vardır. Bu miktar da ortalama bir insanın yaklaşık üç yıl içebileceği suya tekabül etmektedir. Buna giysi üretiminde oluşan atık suyu ve sentetik elyafları, kullanılan plastiklerin yıkamalar yoluyla su döngüsüne eklenmesi, emisyonlar, tüketilen enerji gibi birçok sorunu eklemek mümkündür.

Tekstilin çevreye olumsuz etkilerine bağlı olarak “Çevresel Sürdürülebilirlik”, tekstil endüstrisinde giderek artan bir öneme sahiptir. Birçok marka sürdürülebilirlik referanslarını iyileştirmeye yönelik baskı altında veya bunu bir misyon olarak yürütmektedir. Ayrıca markalar sürdürülebilirlik kapsamında izledikleri politikaları tüm tedarik zinciri boyunca yürütmektedir. Bu nedenle birçok şirket yenilikçi ürünler geliştirmeye ve iş stratejilerini uyarlamaya sevk edilmektedir.

Son zamanlarda küresel ölçekte “Onarım, Yeniden Kullanım ve Geri Dönüşüm için Sürdürülebilir Tasarım” gibi konuları bir bütün olarak vurgulayan Döngüsel Tekstil Çözümlerine daha fazla çağrıda bulunulmaktadır.

AB ülkeleri Türkiye’nin en önemli tekstil ihracat pazarları arasındadır. Türkiye tekstil sektörü Tekstil sektörü 2020 salgın döneminde küresel çapta ihracattan olumsuz etkilenmiştir. Fakat özellikle ev tekstili ve giysilik başta olmak üzere Çin’in AB pazarının bir payının Türkiye’ye kaydığı görüşü mevcuttur. Bunun en önemli nedenleri arsında fiyat olarak fark olmasına rağmen kaliteli ürün sunabilme, pazar yakınlığı ve salgın döneminde AB markalarının tek tedarikçiye bağlı karşılaştığı ticari riskleri azalmak için tedarik ağını genişletmeye başlaması olarak görülmektedir. Tekstil sektörü olarak AB pazarında alınan bu ivmenin hızlanması ve küresel ölçekteki değişikliklere de uyum sağlayarak ihracat artışı sağlamak adına hızlı aksiyon ve verimli uygulamalar önem arz etmektedir. Bu kapsamda AB pazarını etkileyecek en önemli güncel konulardan biri de özellikle AB’nin iklim krizi ilan etmesi itibariyle iklim değişikliğini önlemeye yönelik çalışmalar en az pandeminin etkilerini bertaraf etmek kadar önem kazanmıştır. Bu hususta gündeme gelen Paris Anlaşması ve ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) gibi ulusal ve uluslararası uygulamaların ardından ele alınan en güncel konu Yeşil Mutabakattır. Bu kapsamda ülkemizde 16 Temmuz 2021 tarihinde Resmi Gazete ’de “Yeşil Mutabakat Eylem Planı” Genelgesi yayınlanmıştır. 2020 TÜSİAD-Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin yayınladığı “Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi” raporunda AB pazarına yapılan ihracat kaynaklı “CO2e” emisyonu için ton başına 30 avro ödenmek zorunda kalınması durumunda bundan en çok 170 milyon avro ile çimento sektörünün etkileneceği ardından Makine, Otomotiv, Demir Çelik ve Tekstil ürünleri izleyeceği vurgulanmıştır.

Yeşil Mutabakat çerçevesinde AB’nin 2021 yılının üçüncü çeyreğinde yayımlaması beklenilen kapsamlı sürdürülebilir tekstil stratejisi, sektörün geleceği için yol haritası çizmesi beklenmektedir. AB’nin mevcut stratejisinde ise tekstil ürünlerinin geri dönüşüme uygun olmasını, eko tasarım önlemlerinin geliştirilmesini, ikincil hammaddelerin alımının arttırılmasını ve zararlı kimyasallarının azaltılmasını desteklediğini görüyoruz. Ayrıca tekstil sektöründe de yaygın olarak kullanılan tek kullanımlık plastiklerin ve geri dönüştürülemeyen paketleme materyallerine yaptırımlar getirileceği de öngörülebilir.

Bu doğrultuda AB’ye ihracat yapan Türkiye tekstil sektörünün iplik ayrıştırma teknolojileri geliştirmesi, pamuk alternatifi iplik malzemelerinin kullanım payını artırması, biyolojik olarak çözünür ve bitki bazlı ambalajlama kullanılması ve geri dönüşüme olanak sağlayacak tedarik zincirleri oluşturması, Türk ihracatçılarını ticarette avantajlı konuma getirmeye destek olacaktır.

Moda endüstrisindeki sürdürülebilirlik, bir zamanlar Stella McCartney gibi sayılı tasarımcının ve Patagonia gibi şirketlerin odak noktasıydı. Ancak bugün geleneksel ve yeni markalar, atık depolama alanlarına katkıda bulunduğu ve üretim süreci boyunca başka kirlilik türlerine neden olduğu için giderek daha fazla eleştirilen bir tedarik zincirini geliştirmeye çalışıyorlar.

Tekstil sektörü son zamanlarda biyofiberlerin oluşturulmasından çevre dostu etiketlerin kriterlerine uygun üretime kadar, dijital çözümler gibi daha kapsamlı ve sürdürülebilirlik temelli birçok konuda start up'larla birlikte çalışmaya başlamıştır.

H&M gibi bazı şirketler ise kendi sürdürülebilirliklerini artırmaya çalışırken aynı zamanda tüketicilerin giysilerini çöpten uzak tutmaya teşvik etmektedir. Örneğin, H&M'in Stockholm'deki mağazasında müşteriler, eski kıyafetlerini elyaflara parçalayıp yenileriyle birleştiren bir süreçle istenmeyen giysilerin yeni giysilere dönüştürülmesi için belirli bir miktar ödeyerek kendi ürünlerini oluşturabilmektedir.

H&M'in sürdürülebilirlik başkanı Pascal Brun, “bu geri dönüşüm hareketiyle kar edilmesi amaçlanmadığı sadece müşterilerinin ilgisini çekmek ve kendi giysilerinin değerli olduğunu anlamalarını sağlamak istediklerini” belirtmiştir.

Ülkelerin ve küresel markaların izlediği stratejiler, sürdürülebilir tekstil sektörü kapsamında sürekli gelişmekte ve yeni kriterler oluşturmaktadır. Ayrıca tüketim alışkanlıkları ve moda anlayışı değişen ve değişmesi teşvik edilen bir tüketici kitlesi oluşumu her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle ikincil malzeme pazarlarını canlandıracak eylemler (yani yeniden kullanılmış veya geri dönüştürülmüş tekstilleri satın almak, satmak ve takas etmek), giysilerin tasarımı, onarımı, yeniden kullanımı ve geri dönüştürülmesi, emisyonları azaltıcı faaliyetlerin bütünü tekstil ticaretinde özellikle ihracat yapan sektör aktörlerinin öncelikli ticari stratejileri arasında olması gerekmektedir.

Sonuç olarak ülkemiz ve Bursa tekstil bölgesi için sürdürülebilirlik kapsamında son gelişmeleri değerlendirdiğimizde; TİM verilerine göre Tekstil ve Hammaddeleri, Hazırgiyim ve Konfeksiyon sektörleri 2021 yılının ilk yarısında 14 milyar dolar ihracat seviyesini ulaşmış aynı dönemde AB ülkelerine ihracat 9 milyar dolar seviyesini aşmıştır. Türkiye olarak ihracat çerçevesinde baktığımızda tekstil sektörün AB ile en çok ihracat ilişkisi kurduğu sektörlerden biri olduğu aşikardır. Bu nedenle Yeşil Mutabakat çerçevesinde üretim aşamasında elektriğin yoğun kullanımına bağlı olarak yüksek karbon emisyonlarına sebep olması nedeniyle, Sınırda Karbon Düzenlemesi ile en çok maliyetle karşı karşıya kalacak sektörlerden de biridir. Dolayısıyla her firmanın bu konuda danışmanlık alarak karbon emisyonlarını takip etmesi ve buna ilişkin sürdürülebilirlik ve emisyon hedefleri oluşturması gerekmektedir.

Ayrıca tekstilde “Bilgi Teknolojileri ve Yazılım, İleri Malzemeler, Proses ve Üretim Teknolojileri, Çevre ve Sürdürülebilirlik, Teknik Tekstil, COVID-19 Kapsamında Yeni Alanlar, Ürünler, Teknolojiler, Dijitalleşme gibi multidisipliner yenilikçi araştırma ihtiyacı her geçen gün çeşitlenip artıyor. Firmaların bu ihtiyaçları bireysel hareketlerle çözmesi kısa vadeli çözümler sunmayabiliyor. Bu nedenle küresel markaların yaptığı gibi “Yeniden Kullanım, Geri Dönüşüm, Sürdürülebilir Tasarım, Kaynak ve Proses Optimizasyonu, Yenilikçi Hammaddeler” gibi daha birçok konuda tekstil firmalarının ihtiyaca bağlı olarak Start Up’larla işbirlikleri yapmaları sektöre bağlı çevresel sorumluluğumuzu ülke olarak yerine getirmemizi sağlarken ihracat payımızı artırmaya alt yapı da oluşturacaktır.

Prof. Dr. Mehmet Karahan

BUTEKOM Akademik Danışmanı

BUÜ Öğretim Üyesi