Küresel plastik üretimi, insan yaşamını iyileştirmek için 1950 yılından bu yana oldukça artmış ve 2015 yılında yaklaşık 381 milyon tona ulaşmıştır. Ancak bu artış, küresel plastik kirliliğine neden olmuştur. Plastiklerin çok yönlülüğü, sağlamlığı, hafifliği ve düşük üretim maliyetleri küresel talebi körüklemektedir. Çoğu plastik, başlangıçta karada kullanılmaktadır ve atılmaktadır. Bununla birlikte, bazı okyanus bölümlerindeki mikroplastik miktarının 2030 yılına kadar iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir.
Mikroplastikler, ekosistemlere salınan birçok plastik bazlı ürünün dökülmesi ve bozulmasından kaynaklanan 5 mm’den küçük boyutlu plastiklerdir. Deniz ve okyanus, mikroplastikler için başlıca alıcı ortam olarak görülürken, tatlı sular ve karasal ortamlar ana kaynaklardır. Mikroplastikler, rüzgâr ve okyanus akıntıları dâhil olmak üzere taşınarak dünya çapında kıyı bölgelerinde ve su ekosistemlerinde çeşitli büyüklükteki oranlarda bulunabilir.
Mikroplastiklerin oluşumunda birinci kaynak, kozmetik ve temizlik ürünlerinden gelen polimerik partiküller, plastik ürünlerin üretiminde kullanılan hammaddeler ve evsel atık su deşarjıdır. Atmosferik koşullar altında, örneğin mekanik bozulma ve UV ışığına maruz kalma gibi daha büyük plastik parçaların aşamalı olarak parçalanması ile çevreye önemli miktarda mikroplastik girişine katkıda bulunması, mikroplastiklerin ikincil kaynağıdır.
Plastik üretimindeki büyüme karbon emisyonlarını geride bırakmaktadır ve kontrol edilmezse 2050 yılına kadar küresel sera gazı emisyonlarının %15’ine katkıda bulunacağı tahmin edilmektedir.
Su kaynaklarında görülen çöplerin büyük çoğunluğunu plastikler oluşturmaktadır. Suda yaşayan canlıların çoğu, kolay parçalanabilir ve yutulabilir olmaları ve yiyeceği besine renk ve şekil bakımından benzemesi sebebiyle mikroplastikleri yiyecek zannederek kolayca yutabilir. Mikroplastikler, çevresel ortamlara insan eliyle taşınabilmektedir. Bunun yanı sıra tatlı su ortamlarında ve hatta çeşme sularında, soluduğumuz havada, toprakta, kutup bölgelerindeki buzullarda, insanın ulaşmasının zor olduğu dağ göllerinde, okyanusun kilometrelerce altındaki dip bölgelerinde görülmüş olması, mikroplastiklerin doğal süreçlerle de taşınabileceğinin göstergesidir.
Kirliliğin boyutunun bu kadar kapsamlı olması nedeniyle başta Amerika ve İsveç gibi ülkeler tedbirler alarak yeni yasal düzenlemelerle plastik tüketimini sınırlandırmaya çalışmaktadır. Ülkemizde ise temel olarak mikroplastikleri hedef almasa da çevresel ortamlarda mikroplastik oluşumuna zemin hazırlayabilen plastik poşetlerin kullanımına sınırlama getirilmiş ve alışverişlerde kullanılan poşetler ücretlendirilmiştir.
Doğaya bıraktığımız her bir plastik parçası, belli bir süre sonra parçalanarak milyonlarca, hatta milyarlarca mikroplastik parçacıklarına dönüşebilmektedir. Söz konusu plastik parçacıkların boyutu ne kadar küçülürse küçülsün polimer özelliğini kaybetmemektedir. Bu yüzden, son dönemde üzerine yoğunlaşılması gereken en önemli konu, çevresel kirleticilerden biri haline gelmiş mikroplastiklerin çevreye verdiği zararı, henüz kaynağındayken, çevresel ortamlar arasında taşınmadan önlemektir. Bunu gerçekleştirebilmemiz, öncelikle toplum olarak çevre bilincimizin, duyarlılığımızın ve farkındalığımızın artması ile mümkün olabilecektir. Rutin hayatımızda kişisel bakımımız için kullandığımız kozmetik ürünlerinde, temizlik için kullandığımız deterjan vb. malzemelerde, tekstil ürünlerinde ve çanta, ayakkabı, otomobil lastiği gibi pek çok tüketici ürünlerinde çevre dostu ürünleri tercih etmeliyiz. Yaşam tarzımızı genel bir revizyondan geçirerek, geri dönüşümü olan malzemeler kullanmaya özen göstermeliyiz.
Prof. Dr. Mehmet Karahan
BUTEKOM Akademik Danışmanı
BUÜ Öğretim Üyesi