Merkez bankaları, ülkelerin para politikasını yönetirler ve ekonomik faaliyetleri düzenlerler. Bu kapsamda, merkez bankaları faiz oranlarını belirleyerek para arzını kontrol ederler. Faiz oranları arttığında, borçlanma maliyetleri yükselir ve para arzı azalır. Bu durumda, ekonomik aktiviteler yavaşlar ve enflasyon düşer. Tersi durumda ise faiz oranları düşürülür ve borçlanma maliyetleri azalır. Bu durumda, ekonomik aktiviteler artar ve enflasyon yükselir.

Faiz kararları alınırken birçok faktör göz önünde bulundurur. Bunlar arasında enflasyon, işsizlik, büyüme, döviz kuru gibi ekonomik göstergeler yer alır. Ayrıca, siyasi faktörler de faiz kararları üzerinde etkili olabilir. Örneğin, hükümetlerin talepleri, uluslararası gelişmeler, doğal afetler gibi durumlar faiz kararlarını etkileyebilir. Bu kararlar ekonomi ve finans dünyasında büyük etkilere sahiptir. Faiz oranları, borçlanma maliyetlerini etkilediği için, özellikle tüketici kredileri, konut kredileri ve işletme kredileri gibi alanlarda büyük değişimler meydana gelebilir. Bu da ekonomik aktiviteleri etkiler. Ayrıca, merkez bankalarının faiz kararları finansal piyasalarda da büyük değişimlere neden olabilir. Özellikle, faiz oranlarının beklenenden farklı bir yönde değişmesi, hisse senetleri, tahviller, döviz kuru gibi finansal araçlar üzerinde önemli etkilere sahip olabilir. Faiz oranları arttığında, hisse senetleri genellikle düşerken, tahvillerin getirileri artar. Ayrıca, para birimleri arasındaki faiz farkı, döviz kuru üzerinde etkili olabilir.

Son dönemlerde, dünya genelindeki merkez bankaları, salgının neden olduğu ekonomik belirsizlikler nedeniyle para politikalarında sık sık değişiklik yapmak zorunda kalmıştır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) da faiz kararlarıyla sık sık gündeme gelmektedir. Son olarak, 23 Şubat 2023 tarihinde yapılan toplantıda TCMB, politika faizini 50 baz puan düşürerek yüzde 8,50 seviyesine çekti. Bu karar, piyasa beklentileri doğrultusunda alınmış ve ekonomik büyümenin hızlandırılması amacıyla atılan bir adım olarak yorumlanmıştır. Düşük faiz oranlarının ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir politika olduğu düşünülür. Çünkü düşük faiz oranları, borçlanmayı teşvik eder ve tüketicilerin ve işletmelerin daha fazla para harcamasına olanak tanır. Bu durum, ekonomideki hareketliliği artırarak, büyümeyi destekler. Ayrıca, düşük faiz oranları, ihracatı da teşvik edebilir. Çünkü düşük faiz oranları, para biriminin değerini düşürerek ihracatçıların ürünlerinin uluslararası piyasalarda daha rekabetçi hale gelmesini sağlayabilir.

Öte yandan, faiz indirimi kararının kısa vadede Türk Lirası’nı değer kaybetme riski taşıdığı da ifade ediliyor. Özellikle yabancı yatırımcıların gözünde Türk Lirası’nın değer kaybetmesi, yatırım yapmaktan kaçınmalarına neden olabilir. Bu nedenle, TCMB’nin faiz indirimi kararının dikkatli bir şekilde uygulanması ve gerekli önlemlerin alınması gerekiyor.

FED ise, faiz oranlarının kademeli bir şekilde artırılmasının uygun olacağına karar verdi. Ancak, bu artışların ne zaman gerçekleşeceği ve hangi seviyelere kadar yükseleceği hala belirsiz. Tutanaklar, bazı FED üyelerinin enflasyonun daha da yükselmesi durumunda faiz artışlarının hızlandırılması gerektiğini düşündüğünü ortaya koydu. Ancak, diğer üyeler, enflasyonun geçici olduğunu ve bu nedenle faiz artışlarının yavaş ve kademeli olması gerektiğini savundu.

Daha önce de bahsedildiği gibi, yüksek faiz oranları ekonomik büyümeyi sınırlayabilir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki şirketlerin borçlanma maliyetlerini artırarak işletme faaliyetlerini zorlaştırabilir. Ayrıca, tüketici kredilerinin maliyeti de artacağından, kişilerin borçlanma harcamaları azalabilir ve harcama eğilimi düşebilir. Bu nedenle, yüksek faiz oranlarına sahip ülkelerde, ekonomik büyümenin yavaşlaması ve hatta durgunluğa girmesi olasıdır.

ECB Başkanı Christine Lagarde, faiz kararının arkasındaki sebepleri açıklarken, Covid-19 pandemisi sonrası toparlanmanın devam ettiğini ancak hala belirsizlikler olduğunu ve enflasyonun yüksek seyrettiğini belirtti. Ayrıca Lagarde, ECB’nin politika faiz oranını yüzde 3’e yükselttiklerini açıkladı. ECB’nin faiz kararı sadece Avrupa piyasalarını değil, dünya genelindeki piyasaları da etkiledi. Çünkü ECB, dünya genelinde en önemli merkez bankalarından biri olarak görülüyor. Faiz kararı sonrasında, özellikle emtia fiyatları ve döviz kurları üzerinde de etkileri oldu. ECB’nin faiz kararı, diğer merkez bankalarının da kararlarını etkileyebilir. Özellikle ABD Merkez Bankası (FED) ve İngiltere Merkez Bankası’nın (BOE) faiz kararları, ECB’nin aldığı kararların etkisiyle şekillenebilir. 

ECB, faiz kararını açıkladıktan sonra, pandemi sürecindeki varlık alımlarına ilişkin planını da açıkladı. ECB, pandemi sürecinde başlattığı acil durum varlık alımlarını, 2023 yılı Mart ayı sonuna kadar toplamda 4 trilyon euroya çıkarmayı planladığını duyurdu. Bu, daha önce açıklanan hedefin 500 milyar euro daha üzerinde bir rakam. ECB, pandemi sürecinde alınan önlemlerin finansal koşullar üzerindeki etkisini de gözlemleyerek, varlık alımlarına ilişkin planında değişiklik yapabileceğini de belirtti.

ECB Başkanı Christine Lagarde, enflasyonun artması için gerekli olan tüm araçların kullanılmaya devam edileceğini, enflasyonun ECB’nin %2’lik hedefine ulaşması için politikaların uygun şekilde kalacağını söyledi. Ancak, enflasyonun %2 hedefine ulaşması için zaman alabileceğini ve kısa vadeli dalgalanmaların yaşanabileceğini de vurguladı.

Bununla birlikte, İngiltere Merkez Bankası (BoE) da faiz kararını açıkladı. BoE, politika faizini %0.1’de sabit tutma kararı aldı. Ayrıca, varlık alım programını da değiştirmeyen BoE, hedef varlık alım miktarını 895 milyar sterlin olarak korudu. ECB ve BoE’nin faiz kararları, küresel ekonomik toparlanmanın hızına ve enflasyon baskılarına yönelik piyasaların beklentilerine göre şekillendi. ECB’nin faizleri sabit tutması, Euro Bölgesi’ndeki enflasyon baskılarını hafifletmeye yönelik yapılan pandemi dönemi harcamalarına ve ECB’nin önlemlerine güvenen piyasalar tarafından olumlu karşılandı. BoE’nin de politika faizini sabit tutma kararı, İngiltere’nin ekonomik toparlanmasını desteklemeye devam etmek için alınan bir karar olarak değerlendirildi.

Sonuç olarak, dünya merkez bankalarının faiz artırım kararları küresel ekonomik dengeleri etkileyebilecek önemli bir faktördür. Özellikle pandemi sonrası ekonomilerin toparlanma sürecinde, bu kararlar çok daha fazla önem kazanmaktadır. Ancak, merkez bankalarının kararları sadece kısa vadeli etkiler yaratmaz, uzun vadeli ekonomik planlamalar ve politikalar da bu kararlar üzerine şekillenir. Dolayısıyla, merkez bankalarının kararlarını takip etmek ve analiz etmek, ekonomik geleceğimiz için hayati öneme sahiptir.