ABD Başkanı Donald Trump, ikinci döneminin ilk gününde, Paris İklim Anlaşması’ndan çekildiğini duyurdu. Kararla birlikte, Trump yönetimi bir dizi çevresel düzenlemeyi de iptal etti.

Bu karar sürpriz miydi? Hayır.
Sonuçları ağır olacak mı? Kesinlikle evet.

Dünya bir iklim kriziyle mücadele ederken, ABD’nin tarihi sorumluluğunu bir kenara bırakması küresel çabaları sekteye uğratabilir. Artan orman yangınları, kasırgalar, rekor sıcaklıklar ve seller göz önüne alındığında, bu kararın ABD’yi daha da savunmasız hale getireceği kesin.

Paris Anlaşması: Küresel Dayanışmanın Sembolü

2015 yılında kabul edilen Paris Anlaşması, küresel iklim eylemini bir çatı altında toplayan en önemli uluslararası girişimlerden biri. Yaklaşık 200 ülke, küresel sıcaklık artışını 1,5°C ile sınırlandırma ve sera gazı emisyonlarını azaltma taahhüdünde bulundu.

Anlaşma, sadece çevresel değil, ekonomik açıdan da kritik bir dönüm noktasıydı. Ülkeler, temiz enerji ekonomisinde rekabet edebilmek için emisyon azaltım hedeflerini belirlerken, yatırımcılar ve özel sektör de düşük karbonlu iş modellerine yöneldi.

Ancak Trump’ın çekilme kararı, ABD’yi iklim liderliği yarışında geriye düşürüyor. ABD artık İran, Libya ve Yemen ile birlikte Paris Anlaşması’na taraf olmayan ülkeler arasına katılıyor. Öte yandan, Çin ve Avrupa Birliği gibi büyük ekonomiler, anlaşmanın hedeflerini desteklemeye devam ediyor ve hatta daha iddialı taahhütler veriyor.

ABD’nin Paris Anlaşması’ndan Çekilmesi Neyi Değiştiriyor?

Trump, Paris Anlaşması’ndan ilk olarak 2017’de çekilme kararını duyurmuş, süreç 2020’de tamamlanmıştı. Ancak Biden yönetimi göreve gelir gelmez anlaşmaya tekrar katıldı. Şimdi ise Trump’ın yeniden çekilme kararı, ABD’nin küresel iklim politikalarındaki güvenilirliğini bir kez daha sarsıyor.

Bu ne anlama geliyor?

ABD’nin uluslararası iklim müzakerelerindeki etkisi azalıyor. Çin ve Avrupa Birliği, temiz enerji dönüşümünde daha büyük bir rol üstlenebilir.

Diğer taraftan ABD’nin Yeşil İklim Fonu’na katkısını kesmesi, gelişmekte olan ülkelerin iklim projelerini sekteye uğratabilir. Fosil yakıtlara dönüş sinyali veriliyor. ABD’nin emisyon azaltım taahhüdünden çekilmesi, petrol ve kömür sektörlerine yeni teşvikler anlamına gelebilir.

Trump’ın Paris Anlaşması’ndan tekrar çekilmesi, ABD’yi sadece küresel iklim politikasında değil, ekonomik rekabet açısından da zayıflatıyor. Yenilenebilir enerji yatırımları dünya çapında hız kazanırken, ABD’nin fosil yakıtlara geri dönmesi uzun vadede ekonomik ve çevresel kayıplara neden olabilir.

 

Sigorta ve Finans Sektörü: İklim Mücadelesinin Yeni Güç Merkezi

Sigorta ve finans sektörleri, iklim risklerinin giderek daha büyük ekonomik kayıplara neden olduğunu fark etti. Yıkıcı kasırgalar, yangınlar ve seller nedeniyle sigorta primleri artıyor, risk yönetimi politikaları değişiyor. Büyük bankalar, sürdürülebilir projeleri finanse etmek için yeni yatırım araçları geliştiriyor. Artan çevresel baskılar nedeniyle bazı yatırımcılar ve finans kurumları kömür ve petrol projelerine kredi sağlamayı durduruyor.

Ancak bu noktada kritik bir gelişme daha var: ABD’de bazı büyük bankalar, Net Zero Banking Alliance (NZBA) girişiminden ayrılarak iklim taahhütlerini gevşetmeye başladı. Bu durum, finans sektörünün yeşil dönüşüme ne kadar bağlı kalacağı konusunda soru işaretleri yaratıyor. Yine de yatırımcıların giderek daha fazla sürdürülebilir projelere yönelmesi, bu alandaki umut ışığını koruyor.

Trump’a rağmen ABD’de İklim Mücadelesi Devam Ediyor!

Trump yönetimi Paris Anlaşması’ndan çekilmiş olabilir, ancak ABD’de iklim mücadelesi durmuyor. Kaliforniya, 10 milyar dolarlık bir iklim uyum fonu oluşturdu ve net sıfır hedeflerini açıkladı. Yerel yönetimler, belediye başkanları ve eyaletler, karbon emisyonlarını azaltma taahhütlerini sürdürüyor. Şirketler, karbon nötr hedeflerini belirleyerek sürdürülebilirlik politikalarını güçlendiriyor.

ABD’nin federal düzeyde attığı geri adımlara rağmen, eyaletler, şehirler ve özel sektör Paris Anlaşması’na bağlı kalmayı sürdürüyor. Bu, küresel iklim hareketi için önemli bir umut kaynağı.

Hâlâ Umut Var mı?

Evet!

Tüm siyasi engellere rağmen, küresel iklim mücadelesi devam ediyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının maliyetleri düşüyor, teknoloji ilerliyor, sigorta ve finans sektörü sürdürülebilir yatırımları destekliyor.

Daha da önemlisi, dünya genelinde tüketiciler, şirketlerden çevresel sorumluluk almalarını talep ediyor. İklim bilinci artarken, özel sektör ve yerel yönetimler, ulusal politikaların ötesinde kendi sürdürülebilirlik hedeflerini belirliyor.

Tüm bu gelişmeler, politik zorluklara rağmen, iklim değişikliğiyle mücadelede ilerleme kaydedilebileceğini ve umudun halâ var olduğunu gösteriyor.