Biz neden bu kadar çok “SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK” konuşuyoruz?

Aslında “sürdürülebilir kalkınma” formülü 1987’de Brundtland Komisyonu tarafından hazırlanan “Ortak Geleceğimiz” raporunda, çevresel bozulmayla gelen problemlere bir çözüm olarak sunuldu.

“İnsan faaliyetlerinin gezegen üstünde çok ciddi olumsuz etkileri var ve bu faaliyetler kontrol edilmezse büyüme ve kalkınma söz konusu olamayacak,” diyordu Brundtland raporu, tam 37 yıl önce. Bu rapora kaynaklık eden endişeler ise Rachel Carson’un “Sessiz Bahar” (1962), Garret Hardin’in “Ortak Malların Trajedisi” (1968), Ekolojist Dergisi’nin “Kurtuluş İçin Mavi Nokta” (1972) ve Roma Klubü’nün “Büyümenin Sınırları” (1972) isimli eserleri oldu. 1972 yılında Stockholm’de yapılan BM İnsan ve Çevresi Konferansı’nda ise kalkınmak için çevrenin korunması gerektiği gerçeği uluslararası ölçekte ilk kez tanınmış oldu.

Yani insanlık bu işi 50 yıldan fazla bir süredir biliyor.

Buna rağmen ancak son yıllarda “Sürdürülebilirlik” kavramı iş stratejisi ve operasyonların kritik bir bileşeni olarak anılmaya başladı.

Neden?

Çünkü çevresel ve sosyal endişeler küresel ölçekte büyümeye devam ettikçe ve kurumlar bu problemlerle ilgili risk ve tehditlere maruz kaldıkça, yalnızca “sürdürülebilirlik” yaklaşımının bir çözüm getireceğine ikna olmaya başladılar. Özetle kurumlar kendilerini sürdürebilmek için “sürdürülebilir kalkınma” yaklaşımı ilkelerine uymaları gerektiğini tecrübe etmeye başladılar.

Kurumsal sürdürülebilirlik uygulamada neye benzer? Nasıl gerçekleştirilir?

Kurumsal sürdürülebilirlik, sürdürülebilirliğin üç temel saç ayağını, yani Çevre, Sosyal ve Yönetişim ayaklarını göz önünde bulundurarak karar vermeyi ve operasyonları gerçekleştirmeyi gerektirir.

Etkiyi düşünmeyi gerektirir kurumsal sürdürülebilirlik. Kurumun kısa dönem kârlılık hedeflerine giderken gezegen üstündeki etkilerini düşünmesini gerektirir. Kurumun çalışırken ve büyürken çevre ve insan için olumlu değer oluşturmasını gerektirir kurumsal sürdürülebilirlik.

Kurumda ne tür sürdürülebilirlik uygulamaları gerçekleştirilebilir?

Kurum ürettiği atık miktarını azaltabilir örneğin. Bunu yaparken kaynakları korumuş ve çevresel ayak izini düşürmüş olur. Bu durum kuruma ekonomik bir fayda da sağlar. Ham maddeye ve atık yönetimine daha az finans ayırmış olur ve çevresel standartlara ve yasal mevzuata daha rahat uyum sağlar böylece.

Bunun yanında imalat sürecine daha çevre dostu malzeme veya kimyasal madde getirebilir örneğin. Ham maddeyi çevre dostu ürünlerden seçer yani. Bu ona daha çevre dostu ürün üretme fırsatı sunar. Bu fırsat kuruma itibar kazandırır ve bu itibar kurumun finansal sürdürülebilirliği açısından kıymetlidir. Bunun yanında üretim süreçleri tehlikeli maddelerden arınmış olacağından, çıkan atıklar tehlikesiz ve daha rahat yönetilebilir karakterde olacaktır. 

Kurumsal sürdürülebilirlik, çevresel bileşenler yanında sosyal bileşenler de barındırır. Mesela kurum, çalışanlarına adil davranır, cinsiyet ayrımı yapmayan bir politika izler ve çalışan memnuniyetini önemser, diyelim. Bu durum çalışanlar arasında kurumsal aidiyeti artıracak, kurumdan ayrılma isteğini azaltacaktır. Kurum hem çalışan sirkülasyonundan kaynaklanan harcamalarını azaltmış olacak hem de verimliliğin arttığını görecektir.

Sürdürülebilirlik uygulamalarının kurumun sosyal ve çevresel etkilerini azaltacağı, bunun yanında kuruma finansal kâr sağlayacağı açıktır.

Sürdürülebilirlik çoğu zaman yenilikçilikle sonuçlanır. Atığını, enerji tüketimini, çevresel etkisini azaltmaya çalışan kurumlar daha etkin prosesler ve ürünler geliştirebilmektedir. Bu yenilikçi ürün ve süreçler, kurum için hem maliyet hem de rekabet avantajı sağlayacaktır.

Kurumsal sürdürülebilirlik çalışmaları, kurumların çevresel ve sosyal meselelerden kaynaklanan tehditlere karşı güçlenmelerini sağlarken kurumun itibarını artırır.

Kurumsal Sürdürülebilirliğin Faydaları

Sürdürülebilirlik uygulamalarının benimsenmesinin kurumlara faydasını aşağıdaki gibi özetleyebiliriz:

  • Kurumsal sürdürülebilirlik, maliyetleri azaltır. Sürdürülebilirlik çalışmaları enerji tüketimini, atık bertaraf maliyetlerini, ham madde talebini azaltır. Kaynakların daha etkin kullanımını sağlar. Bu da maliyetleri önemli ölçüde azaltır.
  • Kurumsal sürdürülebilirlik, kurumun gelirini artırır. Sürdürülebilirlik yeni pazarlar ve yeni müşteri segmentleri getirir. Özellikle iklim değişikliği probleminin insanlığın var olması üstündeki tehdidinin anlaşılmasıyla, müşterilerin tercihlerini çevre dostu alternatiflere doğru kaydırdığı bilinmektedir.
  • Kurumsal sürdürülebilirlik, yetenekli çalışanları kuruma çeker ve kurumda tutar. Çeşitli araştırmalar çalışanların itibarı yüksek ve sürdürülebilirlik ilkelerini benimsemiş kurumları tercih ettiklerini göstermektedir.
  • Kurumsal sürdürülebilirlik kurumların çevresel ve sosyal tehditlere karşı direnç geliştirmesini sağlar. Sürdürülebilir kurumlar paydaşlarının değişen ihtiyaçlarını anlar ve ona göre çevik çözümler geliştirebilir. Aynı zamanda çevresel ve sosyal risk ve tehditler için hazırlıklarını kısa-orta-uzun vadeli olarak yaparlar.
  • Kurumsal sürdürülebilirlik, marka sadakati getirir. Müşteriler değerlerini paylaşan müşterilere karşı sadakat geliştirir. Yapılan araştırmalar sürdürülebilirlik uygulamalarının müşterilerin markaya olan bağlılıklarını artırdığını göstermektedir.

Kurumlar için kârlılık elbette önemlidir. Sürdürülebilirlik kurumlara kâr getirecektir hiç şüphesiz. Bundan daha önemli olan ise yaşam üstündeki etkisi olacaktır. Hem kendimiz hem de çocuklarımız ve torunlarımız üstünde etkisi olacaktır kurumların kararlarının. Kurumların bugün vereceği kararlar, gelecek kuşakların karşı karşıya kalacağı çevresel ve sosyal sorunların boyutunu etkileyecektir. Bu nedenle kurumsal sürdürülebilirlik keyfi bir seçenek değil, büyük bir sorumluluktur.