11-22 Kasım tarihlerinde Azerbaycan’ın Bakü şehrinde BM İklim Zirvesi (COP29) yapılacak.  “Bir başka sözlerin havada uçuştuğu ama hiçbir yaptırımı olmayan iklim zirvesi daha mı geliyor,” sorusu aklımıza geliyor tabii.

Bakü COP'u, iklim finansmanında yeni bir hedef, diğer adıyla Yeni Toplu Nicel Hedef (NCQG) üzerine yoğunlaştığından “Finans COP'u” olarak adlandırılıyor. 2009 yılında Danimarka'nın Kopenhag şehrinde yapılan COP15'te gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin iklim projelerine 2020 yılına kadar her yıl 100 milyar dolar katkıda bulunmayı taahhüt etmişti. Ancak bu taahhütlerini 2022'ye kadar yerine getirmediler.

Gelişmekte olan üye devletler, yılda 100 milyar doların ihtiyaçları karşılamaktan çok uzak olduğunu belirtiyor. Bunun yanında iklim fonunun muhasebe hileleri, çifte sayımlar ve zaten borçlu ülkelere yüksek maliyetli verilen kredilerle harcanmasından şikâyet ediyor. Söz verilen 100 milyar dolarlık iklim fonu hala yerine getirilmesi zor bir hedefken, küresel iklim eylemini finanse etmek için gereken maliyet giderek yükseliyor. Bazıları, küresel iklim eylemi ve iklim uyumu için yılda 2 trilyon dolar gibi büyük bir meblağ gerektiğine inanıyor.

İklim finansmanının nasıl sağlanacağı konusunda anlaşmazlıklar sürüyor. Kamu finansmanı ve hayırseverlikten özel finansmana, ikili ve çok taraflı kredilere ve finansal kaynakların yerel mobilizasyonuna kadar çeşitli seçenekler mevcut; ya da tüm bu seçeneklerin bir karışımı. Gelişmekte olan ülkeler, Çin de dâhil olmak üzere, iklim finansmanının kamu finansmanı ile sağlanmasını istiyor.

1992’de BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde (UNFCCC) ve 2015 Paris Anlaşması'nda gelişmiş ülkeler iklim finansmanını sağlama sözü vermiş ve gelişmekte olan ülkeler bu finansmanı almaya hak kazanmıştı.

Ancak gelişmiş ülkeler şimdi dünya ekonomilerindeki son değişikliklerin dikkate alınması gerektiğini savunuyor. Eğer bu argüman kabul görürse, gelişmekte olan ülkeler arasından pek çoğu, iklim finansmanına adil bir pay ödemeye davet edilecek. Ancak, gelişmekte olan ülkeler, iklim finansmanının hiçbir zaman kendi sorumlulukları olmaması gerektiği konusunda kararlılar.

Gelişmiş ülkeler, taahhütlerini yeniden gözden geçirmeye veya gelişmekte olan ülkelerin iklim finansmanına katkıda bulunmalarını istemeye kalkarsa, bu durum kurucu anlaşmaların, en önemlisi de Paris Anlaşması'nın yeniden açılması anlamına gelecektir. Bu anlaşmazlıklar, COP29'un temel hedefi olan yeni iklim finansı kararı açısından kötü bir işaret.

Paris Anlaşması’nın 9. maddesi, gelişmiş ülkelerin iklim finansmanını sağlamasını zorunlu kılarken, gelişmekte olan ülkelerin “gönüllü” olarak adil paylarını ödemelerini teşvik ediyor. Birçok gelişmekte olan ülkenin artık “gelişmekte olan” sınıfını geride bıraktığı, örneğin Katar’ın kişi başına GSYİH’sının ABD kadar yüksek olduğu biliniyor. Körfez İşbirliği Konseyi (GCC) üyesi ülkelerin tamamının refah seviyesinin yüksek olduğu kabul ediliyor. BRICS üyesi olan Brezilya’nın ekonomisinin, G 7 ülkelerinin dört üyesinden (Fransa, Birleşik Krallık, İtalya ve Kanada) daha büyük olduğu vurgulanıyor. Bir diğer BRICS üyesi olan Hindistan’ın GSYİH’sının G 7 ülkeleriyle kıyaslandığında Amerika Birleşik Devletleri'nden sonra ikinci sırada yer aldığı belirtiliyor. Satın Alma Gücü Paritesi ile ölçüldüğünde, Çin ekonomisinin 40 trilyon dolar ile dünyanın en büyük ekonomisi olduğunun altı çiziliyor. G 20 üyesi Endonezya ise Almanya’nın ardından dünyanın yedinci büyük ekonomisi konumunda. Bu tür GCC, BRICS ve G 20 gibi gruplarda yer alan gelişmekte olan ülkeler, iklim finansmanına “gönüllü” katkılarda bulunmak için başlıca adaylar olarak görülüyorlar.

Bu tartışmalar devam ederken, iklim değişikliği hem zengin hem fakir ülkeler üzerinde etkisini göstermeye devam ediyor. İklim felaketlerinin ekonomik faturası giderek artıyor. Küresel iklim finansmanının yıllık tahmini maliyeti 1 ila 2 trilyon dolar arasında değişirken, Asya-Pasifik bölgesi yalnızca iklim felaketlerinin maliyetinin yıllık 1,4 trilyon dolara kadar çıkabileceğini öngörüyor. Bu, bölgenin GSYİH’sinin %4,2’sine karşılık geliyor. Yüzyılın ortasına gelindiğinde, iklim kaynaklı felaketlerin küresel maliyetinin yıllık 38 trilyon dolara ulaşacağı tahmin ediliyor. İklim felaketlerinin öngörülen küresel maliyetinin, yirminci yüzyıldaki tüm savaşlar (dünya savaşları dâhil) için yapılan harcamalardan çok daha yüksek olduğu belirtiliyor.

COP29 için iklim finansmanından sonra öncelikli olarak ele alınacak bir diğer konu ise iklim eylemi, yani BM terminolojisiyle Ulusal Olarak Belirlenmiş Katkılar (NDC’ler) olarak biliniyor. İklim eylemi, iklim finansmanı ile yakından ilişkili. İklim finansmanında ilerleme sağlanmazsa, COP29’daki iklim eyleminin sadece göstermelik olarak kalması muhtemel.

NDC’lerde sağlanacak ilerleme, küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece altında veya bu seviyede tutup tutamayacağımızı belirleyecek. Ancak bu pek olası görünmüyor. Avrupa Birliği’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre, 2023 yılında küresel sıcaklık, ortalama 1,64 santigrat derece olarak ölçüldü.

Yaşanan tüm iklim felaketleri ve bilimsel açıklamalar COP29’da iklim finansmanı ve iklim eylemi için bir an önce harekete geçilmesi gerektiğine dair alarm zillerini çaldırmalı.

Gelişmeleri birlikte izleyeceğiz.