Ekonomik kalkınmanın bir numaralı hammaddesi olan enerji, stratejik sektörler arasındaki liderliğini sürdürmektedir. Sektörde dışa bağımlılığı azaltmak adına enerjide milli kaynaklara yönelme konusunda büyük bir çaba sarf eden Türkiye, 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfi ile ekonomide yeni bir dönemin kapısını aralamıştır.
Dünya Enerji Sektöründeki Eğilimler
Küresel büyüme ve nüfustaki artış devam ederken, enerjiye olan ihtiyaç ve talep de artıyor. Dünya enerji tüketimi, 2018 yılında %2,9 arttı. Bu oran, 2010 yılından bu yana ölçülen en büyük artış olarak kayıtlara geçti. Öte yandan 2000-2018 dönemindeki artış ortalaması ise %2,2 oldu.
Hızla gelişen teknolojinin de etkisiyle yenilenebilir enerji birim maliyetleri düşerken, hükümetlerin çevreci enerji üretimlerini teşvik edici adımları da dönüşüm sürecini hızlandırıyor. Buna rağmen, dünya genelinde kurulu düzenin daha uzun yıllar boyunca fosil yakıtlarla ilerlemesi öngörülüyor. Bu noktada, başta petrol olmak üzere, fosil yakıt rezervine sahip olan ülkelerde yaşanan gelişmeler enerji fiyatlarına doğrudan etki ediyor.
ABD, AB ve Çin’in Toplam Enerji Tüketiminden Aldıkları Paylar
Günümüzde, küresel büyümeyi forse eden gelişmekte olan ülke ekonomileri, enerji talebine de yön veriyor. ABD merkezli EIA’nın tahminlerine göre 2050 yılında küresel enerji talebi, 2018’e kıyasla %50 artış gösterecek. Bu devasa artışın ana kaynağının ise OECD üyeleri dışındaki ülkeler olacağı öngörülüyor.
Küresel enerji talebinin yüzde 50’sinden fazlasını Çin, ABD ve AB oluşturuyor. 2018 sonu itibarıyla toplam talebin %52,4’ünü oluşturan bu grubun içindeki Çin’in ağırlığı ise her geçen yıl artıyor. Küresel bir fabrikaya dönüşen Çin, dünya enerji talebinin yaklaşık dörtte birinin kaynağı konumunda bulunuyor.
2000 yılından bu yana toplam enerji tüketimi üç kattan fazla artan Çin’in küresel liderliğini korumaya devam etmesi beklenmektedir. Öte yandan, bu üçlünün 2000-2018 dönemindeki yıllık enerji tüketimi değişimlerine baktığımızda, ABD’nin 8, AB’nin ise 9 dönem negatif büyüme kaydettikleri görülüyor.
Tüketilen enerji kaynaklarında petrol, doğalgaz ve kömür üçlüsünün hakimiyeti sürmektedir. 2000 yılında tüketilen enerjinin %87’si bu üç kaynaktan elde edilirken, 2018 yılına gelindiğinde bu oranın %85 olduğu görülüyor. Bu süreçte nükleer enerjinin payı azalırken, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımında önemli bir artış yaşanmıştır. Hükümetlerin desteği, gelişen teknoloji ve tüketicilerin bilinçlenmesi ile ilerleyen yıllarda yenilenebilir enerjinin toplam kullanım içindeki payının daha fazla artması beklenmektedir.
Türkiye Pazarı
Türkiye ekonomisi dünya ortalamasından daha hızlı bir şekilde büyümektedir. Enerji tüketimi de bu trende paralel şekilde düzenli olarak artmaktadır. Türkiye’nin toplam enerji tüketimi, 2000 yılında 73,5 milyon ton karşılığı petrol iken 2018 yılı sonunda bu hacim iki katından fazla büyüyerek 154 milyon tona çıkmıştır.
Ülkemizde 2000-2018 döneminde enerji tüketiminde ortalama %4,4’lük bir büyüme gerçekleşmiştir. Bu hızlı büyüme, Türkiye’nin toplam küresel enerji tüketiminden aldığı payın da artmasını sağlamıştır.
Enerji tüketim ivmesi, gayrisafi milli hasıla büyümesi ile oldukça yüksek bir korelasyon içindedir. Enerji tüketiminde düşüş yaşanan yıllar, ekonominin negatif büyüme rakamları gösterdiği dönemlerle aynı yıllara denk gelmektedir.
Türkiye’de tüketilen enerji kaynaklarının alt kırılımlarında ise küresel trende uyumlu bir görünüm izlenmektedir. 2000 yılında tükettiği enerjinin %90’ından fazlasını fosil yakıtlardan elde eden Türkiye’de aynı oran 2018 sonu itibarıyla %86 seviyesine gerilemiştir.
Yenilenebilir Enerjinin Payı Hızla Artıyor
Ülkemizde yenilenebilir enerjinin toplam pastadan aldığı pay %0,1’den %5,6’ya yükselmiştir. Yenilenebilir enerji yatırımlarının birim maliyetlerinin teknolojik gelişmeler doğrultusunda ucuzlamaya devam etmesi ve devletin bu alana sunduğu destekler büyüme trendinin devam edeceğine işaret etmektedir.
Enerji kaynakları konusunda dışa bağımlılığı yüksek seyreden Türkiye için büyüme trendinin getirdiği enerji talebi, dış ticaret kalemlerindeki en büyük yüklerin başında gelmektedir. Birincil enerji tüketiminin yaklaşık %75’inin ithal olduğu Türkiye için büyüme enerji talebi anlamına gelirken, enerji talebi de dış ticaret ve cari işlemler açığına yol açmaktadır. Bu sebeple, küresel enerji fiyatlarını etkileyen ya da etkileme ihtimali bulunan riskler, ülkenin finansal varlıkları ve genel kırılganlığı üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
Türkiye, bu doğrultuda enerjide dışa bağımlılığı azaltmak adına enerjide milli kaynaklara yönelme konusunda büyük bir çaba sarf etmektedir. Enerjide millileşme, hükümetin ana gündemlerinden biri olarak yerini korurken, özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarında kullanılan teknolojinin yerelleştirilmesi adına önemli destekler sunulmaktadır.
Türkiye, yenilenebilir enerji yatırımları sıralamasında, 2018 yılında yaptığı 2 milyar doların üzerindeki yatırım ile dünyada 19. sırada yer almaktadır. Bu kapsamda, 2016-2019 döneminde yapılan yatırımlarla kurulu kapasite %75 oranında artarak 6GW seviyesine ulaşmıştır.
Türkiye’nin Enerji Altyapısı
Türkiye, enerji kullanımı ve talebi her yıl artan bir ülke olması sebebiyle bu alanda önemli yatırımlara ev sahipliği yapmaya devam etmektedir. Dışa bağımlılığın azaltılması hedefiyle desteklenen bu yatırımlar ile 1980’li yılların ortasında 10.000 MW’ın altında olan kurulu güç, 2019 sonu itibarıyla 91.300 MW seviyesine yükselmiştir. 2009-2019 yılları arasındaki 10 yıllık dönemdeki kurulu güç artışı ise iki kattan fazla olmuştur. Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin planlarına göre, kurulu güç kapasitesinin 2023 yılında 109.500 MW seviyesine yükseltilmesi hedeflenmektedir.
Türkiye’nin Lokal Enerji Kaynakları
Türkiye, küresel petrol rezervlerinin %70’e yakın kısmına coğrafi olarak yakın bir konumda bulunmaktadır. Bu durum, sürekli artan küresel enerji talebi çerçevesinde değerlendirildiğinde, orta vadede, enerji dağıtım merkezi olmak gibi çok kritik bir rol üstlenilmesine imkan sağlamaktadır.
Net enerji ithalatçısı olan ve enerji talebi her geçen yıl artan ülkemizde, Enerji Bakanlığı’nın ana strateji belgesinde arz güvenliği ve enerji verimliliği dışında; doğal kaynaklar tarafında etkin hammadde kullanımı ve hammadde tedarik güvenliği maddeleri öne çıkmaktadır.
2019 yılında 31 milyon ton ham petrol ithal eden Türkiye’de 2018 sonu itibarıyla 1.980 adedi üretim amaçlı 4.910 petrol kuyusu bulunuyor. 2019 yılında TPAO kuyularında yurt içi günlük 50 bin varil, yurt içi ve yurt dışı toplamda ise günlük 150 bin varil ile tarihin en yüksek değerlerine erişildi. Bu hacimler net ithalatçı olma pozisyonunu değiştirmemekle birlikte, kamu iradesinin sahaya yansıması açısından önem taşımaktadır.
Türkiye, doğalgaz tedariğinde petrolden daha fazla dışa bağımlı durumdadır. Mevcut gaz talebinin neredeyse tamamı ithalat yoluyla karşılanmaktadır. Doğalgaz ithalatının ülkelere göre dağılımında ise Rusya ilk sırada yer almaktadır. Talebin yüksek olduğu dönemlerde transfer hatlarında yaşanabilecek sıkıntılar arz-talep dengesizliklerine yol açabilmektedir. Türkiye, bu dengesizliklerin önüne geçebilmek adına Tuz Gölü Doğal Gaz Yer Altı
Depolama Projesi gibi projeler üzerinde çalışmaktadır.
Mevcut kurulu gücünün önemli kısmını kömüre çeviren Türkiye, kömür rezervleri açısından çok zengin sayılmamaktadır. Küresel kömür rezervinin %90’ını elinde bulunduran dokuz ülke arasında yer almayan Türkiye, toplam linyit rezervinin %3,2’sine ev sahipliği yapmakta ve toplam kömür rezervinin %93’ü linyitten oluşmaktadır. Mevcut linyit ve taşkömürü rezervleri, kurulu gücün yarısına yetecek miktarda üretim yaparken, kalan yarısı için ithal kaynaklar kullanılmaktadır. Öte yandan, kaynakların yerelleştirilmesi çalışmaları çerçevesinde genişletilen arama faaliyetleri ile son 10 yılda linyit rezervinin iki katına çıkarıldığı bilinmektedir. Kömürün geleneksel kullanımının ötesinde, temiz kömür teknolojileri alanında da pek çok Ar-Ge faaliyeti yürütülmektedir.
Türkiye, temel yenilenebilir enerji kaynakları olan su, rüzgar, güneş ve jeotermal kaynaklar açısından oldukça zengin sayılabilecek bir yapıya sahiptir.
Türkiye’nin hidroelektrik potansiyeli anlamında küresel çapta %1, Avrupa çapında ise %16’lık bir payı bulunuyor. Rüzgar enerjisi tarafında ise potansiyel 48.000 MW olarak hesaplanmaktadır. Güneş enerjisi tarafında çok önemli bir coğrafi avantaja sahip olan ülkemizde güneşlenme süresi günlük ortalama 7,5 saat gibi çok iyi seviyelerde bulunmaktadır.
Öte yandan aktif bir tektonik kuşak üzerinde yer alan ülkemizde jeotermal potansiyel de oldukça yüksektir. Sayısı 1.000’i bulan ve büyük çoğunluğu Batı Anadolu’da yer alan jeotermal kaynakların yaklaşık %10’u elektrik enerjisi üretimi için uygun profildedir. Halihazırdaki jeotermal ısı kapasitesi ise 35.500 MW seviyesinde bulunmaktadır.
Kurulu güç kapasitesini her yıl artıran Türkiye, yenilenebilir enerji kapasitesini 20 yılda dört kat artırmıştır. 2019 sonu itibarıyla toplam kurulu güç kapasitesinin yaklaşık yarısı yenilenebilir enerji kaynaklarına dayanmaktadır.
Türkiye, fosil ve yenilenebilir enerji kaynakları dışında nükleer enerji çalışmalarını da sürdürmektedir. Özellikle arz güvenliği ve dışa bağımlılık konularında iyileşme hedefiyle 2010 yılında çıkılan yolda, Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin inşa çalışmaları devam etmektedir. Projenin 2023 yılında devreye alınması planlanıyor.
Türkiye’nin Enerji Projeksiyonu
Türkiye’de enerji politikalarının odağında arzın güvenliğini sağlamak ve dışa bağımlılığın azaltılması bulunuyor. Optimum kaynak çeşitliliğini sağlamak üzere bütün alternatif enerji kaynaklarının değerlendirilmesi istenmektedir.
Bu kapsamda Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı’nın stratejik planındaki amaçları güçlü ve güvenilir enerji alt yapısı, optimum kaynak çeşitliliği ve etkin talep yönetimi olarak üç başlıkta sıralanmaktadır.
Türkiye Tarihinin En Büyük Doğalgaz Keşfi
Öte yandan Türkiye, stratejik hedefleri doğrultusunda, özellikle Karadeniz ve Akdeniz’de sondaj çalışmalarına hız vermiştir. Deniz sondaj teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde daha derinlerde arama yapılmasına olanak sağlanması, sürecin daha da hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlamaktadır.
Türkiye'nin Karadeniz'deki ilk milli derin deniz sondajını gerçekleştiren Fatih sondaj gemisi, Sakarya Gaz Sahası'nda 320 milyar metreküp doğal gaz rezervi keşfetmesi bundan sonra denizlerde yürütülecek arama ve üretim faaliyetleri açısından yeni bir dönemin kapısını aralamıştır.
Karadeniz'de yapılan 320 milyar metreküplük gaz rezervinin keşfi Türkiye'nin bugüne kadar ürettiği toplam doğal gaz miktarının neredeyse 20 katı seviyesinde bulunmaktadır. Sakarya Gaz Sahası'ndan yılda 10 milyar metreküp doğal gaz üretimi gerçekleştirilmesi durumunda, Türkiye'nin 32 yıllık doğal gaz ihtiyacının 5'te biri sadece bu noktadan sağlanabilecektir.