Merkez Bankası Başkanı Uysal;
“REEL DÖVİZ KURUNDA MEVCUT SEVİYE, TÜRKİYE’NİN KÜRESEL PAZARDA REKABET GÜCÜNÜ DESTEKLİYOR”
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Murat Uysal, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın Şubat Ayı Meclis Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, “Enflasyonun bir süre için mevcut seviyelerde yatay seyrettikten sonra yıl sonu tahminimize doğru kademeli olarak gerileyeceğini öngörüyoruz.” dedi.
BTSO, ekonominin en önemli aktörlerini Bursa iş dünyası ile buluşturmaya devam ediyor. Şubat Ayı Meclis Toplantısı’nın konuğu olan Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal, güncel gelişmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Başkan Uysal, “Makroekonomik Görünüm, Para Politikası ve Sürdürülebilir Büyüme’ başlıklı konuşmasında enflasyon görünümünün tahmin ettikleri seviyede bulunduğunu belirterek, “Enflasyonu düşürmeye odaklı, temkinli para politikası duruşu ve güçlü politika koordinasyonu altında, 2020 yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 8,2 olarak koruduk. Enflasyonun 2021 yıl sonunda yüzde 5,4’e geriledikten sonra orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağını tahmin ediyoruz. Ana eğilime yönelik takip ettiğimiz çok sayıda gösterge, enflasyonda hedeflenen düşüş patikası ile uyumlu bir seyre işaret ediyor. Enflasyonun bir süre için mevcut seviyelerde yatay seyrettikten sonra yıl sonu tahminimize doğru kademeli olarak gerileyeceğini öngörüyoruz.” dedi.
Enflasyondaki düşüşün hedefledikleri düzeyde seyretmesi için para politikasındaki temkinli duruşun sürdürülmesi gerektiğine dikkat çeken Uysal, “Bu çerçevede, parasal duruşumuzu ana eğilime dair göstergeleri dikkate alarak enflasyondaki düşüşün sürekliliğini sağlayacak şekilde belirleyeceğiz. Merkez Bankası olarak fiyat istikrarını sağlama ve finansal istikrarı destekleme amaçlarımız doğrultusunda elimizdeki tüm araçları kullanmaya devam edeceğiz.” ifadelerini kullandı.
“DÖVİZDEKİ MEVCUT SEVİYE TÜRKİYE’NİN REKABET GÜCÜNÜ DESTEKLİYOR”
Reel döviz kurunun mevcut seviyesiyle Türkiye’nin küresel ticaret pazarında sahip olduğu rekabet gücünü desteklediğini ifade eden Murat Uysal, “Rekabet gücü kazanımları, dış şoklara karşı ihracat potansiyelimize önemli bir dayanıklılık ve esneklik kazandırarak, ekonominin daha dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme patikasına yönelmesinde önemli rol oynuyor. Nitekim son dönemlerde, küresel büyüme görünümündeki zayıflama dış talebi kısmen yavaşlatsa da rekabet gücündeki gelişmelerin olumlu etkisinin sürdüğünü görüyoruz.” diye konuştu.
“BURSA’NIN KRİTİK ALANLARDA GÖSTERDİĞİ ÇABAYI YAKINDAN İZLİYORUZ”
Merkez Bankası olarak düzenli aralıklarla farklı sektör ve ölçeklerden firmaları ziyaret ettiklerini belirten Başkan Uysal, reel sektör temsilcilerinin görüş, öneri ve beklentilerini de karar alma süreçlerinde değerlendirdiklerini söyledi. Bu kapsamda Bursa’yı da yakından takip ettiklerini vurgulayan Murat Uysal, şunları kaydetti: “Bursa’yı imalat sanayimizin nabzını takip edebileceğimiz çok önemli bir merkez olarak görüyoruz. Bursa’da, aramızda bulunan Bursa Ticaret ve Sanayi Odası üyesi birçok firmanın da dahil olduğu yaklaşık 250 firmanın temsilcisi ile bugüne kadar 500’ün üzerinde oldukça verimli görüşmeler yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Gözlemlerimiz Bursa firmalarının birçok sektörde üretim yeteneklerini ve ihracat performanslarını geliştirmekte büyük bir başarı elde ettiklerini ve bu başarıyı kalıcı hale getirmek için özveriyle çalışmaya devam ettiklerini gösteriyor. Bursa firmalarımızı ülkemiz için özel kılan hususun, verimlilik ve yüksek katma değerli üretimde sahip oldukları güç olduğunu vurgulamak isterim. Bu kapsamda firmalarımızın, üretimin yerli katma değer içeriğini artırma, yeni teknoloji alanlarına yatırım, küresel değer zincirlerindeki konumunu iyileştirme, pazar ve ürün çeşitliliğini artırma, tasarım gibi kritik alanlarda gösterdiği çabayı yakından izlemekteyiz. Bu yaklaşımın, sürdürülebilir büyüme açısından çok değerli olduğunu düşünüyoruz.
“YAPISAL REFORMLARI KARARLILIKLA SÜRDÜRMELİYİZ”
BTSO Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Burkay, Türkiye ekonomisinin son yıllarda çok önemli sınavlardan geçtiğini belirterek, “Tahmin edildiğinden çok daha dayanıklı olduğunu bir kez daha kanıtlayan Türkiye ekonomisi için artık yapısal kırılganlıkları onarma zamanı geldi. Başarılı bir ekonomi için yalnızca yüksek büyüme yeterli değildir. Büyümenin sürdürülebilirliği ve sağlıklı şekilde finanse edilmesi de en az büyüme hızı kadar önemlidir. Bu nedenle ekonomide rekabet gücünün artırılması için uzun dönemli yol haritaları ve yapısal reformlara olan ihtiyaç bir kez daha ortaya çıkmıştır. Rekabet gücünün ön koşulu da eğitimden teknolojiye, enerji arz güvenliğinden sanayide yüksek katma değerli üretime kadar sürdürülebilir kalkınma hedeflerimizin ışığında doğru hamleleri hızlı bir şekilde yapmaya devam etmeliyiz.” dedi.
İŞ DÜNYASINDAN YIL SONUNDA TEK HANELİ ENFLASYON BEKLENTİSİ
BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Burkay, makro ekonomi yönetimi konusunda hükümetin dengelenme, değişim ve disiplin parolasıyla başlattığı adımları yerinde bulduklarını ifade ederek, şunları kaydetti: “İç piyasayı canlandıran, sermaye girişini hızlandıran ve yatırımları canlandıran stratejik hamlelerin sürdürülmesi en büyük temennimizdir. Merkez Bankamızın başlattığı uygulamayla 1 Mart 2020 tarihinden itibaren bankaların müşterilerinden aldığı ücret ve komisyonlarda pahalı kredilerini daha düşük faizli krediler ile değiştirebilme kolaylığının leasing şirketlerini de kapsayacak şekilde düzenlenmesi iş dünyamızın beklentileri arasındadır. Diğer taraftan faiz oranlarının G-20 ülkeleri ortalaması olan yüzde 6 seviyesine düşürülmesi rekabet gücümüzün artırılması adına ulaşılması gereken en önemli hedeflerden biridir. Bunun yanı sıra Merkez Bankamızın, Türk Eximbank’a TL fon desteğini artırması da şirketlerimizin daha fazla TL kullanmalarını teşvik edecektir. Yıl sonunda tek haneli rakamlara inmesini beklediğimiz enflasyonla birlikte faiz oranlarının arzu ettiğimiz rakamlara gelmesi için mali disiplinden taviz verilmeyeceğine de inancımız tamdır.”
"Makroekonomik Görünüm, Para Politikası ve Sürdürülebilir Büyüme”
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal'ın Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nda Yaptığı "Makroekonomik Görünüm, Para Politikası ve Sürdürülebilir Büyüme" konuşmasından öne çıkanlar:
Küresel iktisadi faaliyetteki zayıf seyir gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde eş anlı olarak 2019 yılının son çeyreğinde de devam etti. ABD ve Çin arasındaki ticaret anlaşması, Brexit sürecine ilişkin belirsizliklerin azalması ve diğer taraftan küresel para politikalarının 2019 yılının ikinci yarısından itibaren sergilediği destekleyici duruş, küresel büyüme görünümünü bir miktar olumlu etkileyen gelişmeler olarak öne çıkıyor. Ocak ayında Avrupa Birliği bölgesinde iktisadi faaliyet bir miktar iyileşirken, bu durum dış talep ve ihracatımıza da olumlu yansıdı. Bununla birlikte, ABD ile Çin arasındaki anlaşmaya karşın belirsizliklerin hâlâ yüksek seyretmesi, devam eden jeopolitik riskler ve son dönemde ortaya çıkan salgın hastalık küresel büyüme üzerinde aşağı yönlü riskleri canlı tutmaktadır. Küresel iktisadi faaliyetin zayıf seyri emtia fiyatları ve enflasyon üzerinde belirleyici oluyor. Enflasyon oranlarının, son çeyrekte bazı ülkelerde gıda fiyatları kaynaklı olarak bir miktar yükselmesine karşın, 2020 yılında yatay bir görünüm sergilemeye devam etmesi bekleniyor.
Bu görünüm, gelişmiş ülke merkez bankalarının para politikalarını genişleyici yönde sürdüreceklerine dair beklentileri güçlendirirken, gelişmekte olan ülkelerde de destekleyici para politikalarına olanak sağlamaktadır.
Son dönemde küresel büyümeye ilişkin artan belirsizlikler nedeniyle, portföy akımları ve risk iştahı dalgalı bir seyir izliyor. Tüm bu küresel gelişmelerin sermaye akımları, dış ticaret ve emtia fiyatları kanalıyla oluşturabileceği etkileri yakından takip ediyoruz.
İktisadi faaliyetin 2019 yılının ilk çeyreğinden başlayarak ılımlı bir toparlanma eğilimine girdiğini görüyoruz. Dengelenme sürecinde net ihracatın toparlanmaya yüksek katkı yaptığı; yakın dönemde ise, dezenflasyon süreci ve finansal koşullardaki iyileşmeyle birlikte yurt içi talebin güçlendiği izleniyor.
Ekonomideki toparlanmanın yıl içinde giderek artan bir sektörel yayılım sergilediğini ve son dönemde güç kazandığını görüyoruz. Aralık ayı sanayi üretimi verisi ve son çeyreğe ilişkin anket göstergeleri, bu gelişmeyi teyit ediyor. Nitekim sektörel güven endeksleri ticaret, hizmet ve inşaat faaliyetlerindeki iyileşmenin sürdüğünü gösteriyor.
İktisadi faaliyetteki toparlanmanın yanında, yatırım ve istihdam gelişmeleri de büyümenin kalıcılığı ve kapsayıcılığı açısından önem arz ediyor. Bu çerçevede, ilk olarak yatırım gelişmelerine baktığımızda, firmaların yatırım eğiliminin küçük ve orta ölçekli firmaları da kapsayacak şekilde iyileşmeye devam ettiğini görüyoruz. Bu gelişmede, finansal koşullardaki iyileşmenin katkısı olduğunu düşünüyoruz. Faiz indirimlerinin yanı sıra zorunlu karşılıklar gibi diğer önlemler de krediye erişimin kolaylaşmasını sağlıyor.
İktisadi faaliyetin toparlanmasına bağlı olarak son çeyrekte tarım dışı istihdam artmış ve işsizlik oranları bir miktar gerilemiştir. Takip ettiğimiz öncü göstergeler bu eğilimin süreceği yönünde sinyaller veriyor. İstihdam imkanlarındaki iyileşmenin devamı, finansal aracılık ve iktisadi faaliyet arasındaki etkileşimin sağlıklı bir şekilde sürmesi açısından önem arz ediyor. Reel sektörün uzun vadeli finansmana erişiminin desteklenmesi, yatırımlara ve istihdama olumlu yansıyarak finansal istikrara katkı yapmaya devam edecektir.
Dış denge tarafında ise, cari işlemler dengesi son bir yıllık dönemde önemli bir iyileşme kaydetti ve 2002 yılından bu yana ilk defa yıllık olarak fazla vermeye başladı. Böylece, pozitif büyüme kaydedilen bir yılda cari fazla vermiş olduk. Söz konusu gelişmede reel kur kaynaklı rekabet gücünün dış denge üzerindeki olumlu etkisi, pazar çeşitlendirme esnekliği ile mal ve hizmet ihracatındaki artış önemli rol oynadı.
Reel döviz kurunun mevcut seviyeleri, Türkiye’nin küresel ticaret pazarında sahip olduğu rekabet gücünü destekliyor. Rekabet gücü kazanımları, dış şoklara karşı ihracat potansiyelimize önemli bir dayanıklılık ve esneklik kazandırarak, ekonominin daha dengeli ve sürdürülebilir bir büyüme patikasına yönelmesinde önemli rol oynuyor.
Son dönemlerde, küresel büyüme görünümündeki zayıflama dış talebi kısmen yavaşlatsa da rekabet gücündeki gelişmelerin olumlu etkisinin sürdüğünü görüyoruz.
Tüketici enflasyonu, 2019 yılında önemli ölçüde geriledi. Sıkı para politikası ve uygulanan koordineli politikalar enflasyondaki düşüşün temel belirleyicisi oldu. Birikimli döviz kuru etkilerinin azalması, talep koşulları ve ılımlı seyreden ithalat fiyatlarının yanı sıra enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışındaki iyileşme de enflasyondaki düşüşü destekledi.
Enflasyon beklentilerindeki belirgin iyileşmede iki temel unsur belirleyici oldu.
Bunlardan ilki, gerçekleşen enflasyondaki düşüş; ikincisi ise 2018 yılı sonlarından bu yana enflasyonun Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporlarında paylaştığı tahminlere çok yakın, hatta tahminlerin altında gerçekleşmesidir. Enflasyon beklentilerindeki düzelmeye dair öne çıkan bir diğer önemli nokta ise, iyileşmenin genele yayılması ve bu beklenti etrafında bir uzlaşının oluşmasıdır.
Geldiğimiz noktada, enflasyon görünümü Ocak Enflasyon Raporunda açıkladığımız tahminlerle büyük ölçüde uyumludur. Enflasyonu düşürmeye odaklı, temkinli para politikası duruşu ve güçlü politika koordinasyonu altında, 2020 yıl sonu enflasyon tahminimizi yüzde 8,2 olarak koruduk. Enflasyonun 2021 yıl sonunda yüzde 5,4’e geriledikten sonra orta vadede yüzde 5 düzeyinde istikrar kazanacağını tahmin ediyoruz. Ana eğilime yönelik takip ettiğimiz çok sayıda gösterge, enflasyonda hedeflenen düşüş patikası ile uyumlu bir seyre işaret ediyor. Enflasyonun bir süre için mevcut seviyelerde yatay seyrettikten sonra yıl sonu tahminimize doğru kademeli olarak gerileyeceğini öngörüyoruz.
2019 yılında para politikası duruşunu enflasyondaki düşüş sürecinin devamını sağlayacak şekilde belirlerken, finansal istikrara yönelik araçlarımızı da etkin bir şekilde kullandık. 2019 yılının ilk yarısında politika faiz oranını yüzde 24 düzeyinde sabit tutarken, enflasyon görünümündeki iyileşmeye bağlı olarak Temmuz ayından itibaren kademeli şekilde yüzde 10,75 seviyesine düşürdük.
Para politikasındaki temkinli duruş ve enflasyondaki istikrarlı düşüş, enflasyon beklentilerinin hızla gerilemesinde etkili oldu. Ülke risk primi ile enflasyon beklentilerindeki gerileme orta ve uzun vadeli tahvil faizlerinin de düşmesine yol açtı. Enflasyondaki düşüş sürecinin devamlılığının, ülke risk priminin gerilemesi ve uzun vadeli faizlerin aşağı gelmesi açısından büyük önem taşıdığını bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Politika faizindeki indirimlerin kredi ve mevduat faizlerine güçlü bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Enflasyonu düşürmeye odaklı para politikası duruşumuzu korurken, diğer makro politikaları da finansal istikrarı desteklemek için eşgüdüm içerisinde uygulamaya devam ediyoruz.
Bu kapsamda, Ağustos ayında bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda oldukları karşılıklarda değişikliğe gittik. Bu değişiklik, başlangıçta kamu bankaları öncülüğünde olmak üzere, bankaların kredi koşullarını daha destekleyici hale getirmelerine yardımcı oldu.
İkinci aşama olarak Aralık’ta açıkladığımız uygulama değişikliğiyle üretim ve yatırımla ilişkisi kuvvetli olan uzun vadeli ticari krediler ile uzun vadeli konut kredilerinin teşvik edilmesini amaçladık.
Bankalarca ticari müşterilere sunulacak ürün veya hizmetler karşılığı alınabilecek ücret ve komisyonların daha şeffaf, anlaşılır ve karşılaştırılabilir olmasına yönelik bir düzenlemeye gittik. Bu düzenlemenin de firmalarımızın finansmana erişimindeki güçlükleri azaltma ve finansal hizmetler piyasasındaki şeffaflığı artırma açısından faydalı olacağını ümit ediyoruz.
Yılın ikinci yarısında kredi faiz oranlarındaki düşüş kredi talebini canlandırırken, bankaların güçlü likidite ve sermaye yapısının yanı sıra fonlama maliyetlerindeki düşüş de kredi arzını destekledi. Kredilerde, Temmuz 2019’dan itibaren tarihsel ortalamaların üzerinde bir ivmelenme kaydedildi. Özellikle, Ağustos ayında zorunlu karşılık düzenlemesinin de etkisiyle tüketici kredilerinde başlayan hızlanma son dönemde firma kredilerinde de gözlenmeye başladı.
Canlanan iktisadi faaliyet ve yatırım talebindeki toparlanma işaretlerine paralel olarak, firma kredilerindeki artışın devam edeceğini öngörüyoruz. Bununla birlikte, kredi büyümesi ve kompozisyonundaki gelişmelerin dış denge ve enflasyon üzerindeki etkilerini de yakından takip ediyoruz.
Son dönemde belirgin bir iyileşme kaydeden cari işlemler dengesinin önümüzdeki dönemde ılımlı bir seyir izlemesinin makro politika bileşimi açısından önem arz ettiğinin altını çizmek isterim.
İhracat ve verimlilik odaklı, dengeli ve sürdürülebilir büyüme konusuna geçmeden önce, makroekonomik görünüme dair bu değerlendirmelerimiz çerçevesinde para politikası duruşumuzu kısaca şöyle özetlemek isterim.
Önümüzdeki dönemde enflasyondaki düşüşün hedeflenen patika ile uyumlu şekilde gerçekleşmesi için para politikasındaki temkinli duruşumuzun sürdürülmesi gerekiyor. Bu çerçevede, parasal duruşumuzu ana eğilime dair göstergeleri dikkate alarak enflasyondaki düşüşün sürekliliğini sağlayacak şekilde belirleyeceğiz Merkez Bankası olarak fiyat istikrarını sağlama ve finansal istikrarı destekleme amaçlarımız doğrultusunda elimizdeki tüm araçları kullanmaya devam edeceğiz.
Yapılan çalışmalar ihracat, verimlilik ve sürdürülebilir büyüme arasında güçlü bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır. Yüksek oranlı sürdürülebilir büyüme için verimlilik kazanımları ve yatırımların devamlılığı önem arz etmektedir.
İhracat piyasalarındaki fiyat ve fiyat dışı rekabet koşulları, firmaları kaynaklarını etkin kullanmaya yöneltmektedir. İhracat yapan firmalar, yeni teknoloji üreterek veya küresel ölçekte üretilmiş yeni teknolojileri üretim süreçlerine dahil ederek bir yandan ürün kalitelerini artırmakta, bir yandan da rekabetçiliklerini korumaktadırlar.
Bununla birlikte, uluslararası ticaret alanında yapılan çalışmalar, giriş maliyetini üstlenebilecek verimli firmaların ihracat piyasalarına girebildiği sonucuna ulaşmaktadır. Ampirik çalışmalar da bu bulguyu desteklemektedir.
İhracatın sürdürülebilir büyümeye verimlilik dışında da önemli katkıları var. İş dünyasının da yakından bildiği gibi, ihracat artışları cari dengeyi, dolayısı ile makroekonomik istikrarı olumlu yönde etkilemekte ve yatırım iştahını desteklemektedir.
Bankamızda yapılan firma bazlı çalışmalar, ihracat ile verimlilik arasındaki güçlü ilişkiyi göstermektedir. İhracat yoğunluğu, bir diğer ifadeyle ihracatın toplam satışlara oranı yükseldikçe firma verimliliğinin arttığı gözlenmektedir. İhracat oranı, verimliliğin yanında en önemli firma göstergelerinden birisi olan kar marjı ile de pozitif ilişkilidir.
Bursa ekonomisinde çok önemli yeri olan motorlu kara taşıtları ve diğer ulaşım araçları sektörü için yaptığımız analizlerde de ihracat oranı yüksek olan firmaların daha yüksek verimliliğe ve karlılığa sahip olduğu görülmektedir. Diğer sektörlerde de benzer bulgular ortaya çıkmaktadır.
İhracat, doğrudan ve dolaylı kanallarla sürdürülebilir büyümeyi desteklemektedir. Ancak her pazarın belli bir doygunluk seviyesi olduğunu göz önüne aldığımızda sürdürülebilir ihracat artışları için pazar çeşitlendirmesi kritik öneme sahiptir Türkiye’de, ihracat ile ülke çeşitlendirmesinin paralel hareket ettiği görülmektedir.
Pazar çeşitliliği, ihracat artışını desteklemenin yanı sıra ihracatın bölgesel risklere karşı dayanıklılığını artırarak ihracat gelirlerindeki dalgalanmaları azaltmaktadır. Örneğin, AB bölgesinde 2008 küresel kriz sonrası yaşanan durgunluğa karşın, firmalarımızın alternatif piyasalara yönelmesi toplam ihracat performansını dengeleyici bir unsur olmuştur.
Ürün-ülke kesişimi olarak daha geniş bir şekilde tanımladığımız pazar sayısı 2006-2018 yılları arasında yüzde 56 oranında artmıştır. İhracatçı firma sayımız ise yaklaşık iki katına çıkmıştır. İhracat artışının farklı kanallardan beslenmesi artışların uzun vadede devam edeceği yönündeki beklentilerimizi desteklemektedir.
G-20 ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin, pazar çeşitliliğini artırmada ve pazar çeşitlendirmesinin geldiği seviyede en başarılı ülke olduğunu görüyoruz. Bir diğer ifadeyle, Türk ihracatı belli bir ülke veya bölgeye yoğunlaşmak yerine dünya geneline yayılmıştır.
Firmalarımızın dinamik yapısı sonucu ihracatımızdaki çeşitlenmeyle birlikte ihracatımızda en yüksek paya sahip ilk 15 ülkenin payı 2006 yılında yüzde 65 iken 2019 yılında yüzde 58’ini oluşturmuştur. İhracatta en büyük pazarlarımız olan Almanya, İngiltere ve İtalya sıralamadaki yerlerini korumakla birlikte başka ülkelerin ihracatımızdaki paylarında önemli artışlar görülmüştür.
Zaman içerisinde ihracatın, ülke ve ürün kompozisyonundaki değişimiyle uyumlu olarak sektör kompozisyonunda da farklılaşmalar gözlenmektedir.
2006 yılında yaklaşık 86 milyar dolar olan ihracatımız, pazar çeşitliliğindeki artış, yeni firmaların ihracat piyasasına girişi ve yeni pazarlara açılım gibi faktörlerin katkısıyla 2019 yılında yaklaşık iki katına yükselerek 172 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Aynı dönemde küresel ihracattaki artış oranı ise çok daha sınırlıdır.
Sonuç olarak, Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay 2006 yılına göre önemli ölçüde yükselmiştir. Merkez Bankası olarak ihracatın verimlilik ve cari denge kanalıyla makroekonomik istikrar ve sürdürülebilir büyümeye katkısını önemsiyor; toplam ihracatımızın ve ihraç ürünlerindeki katma değerimizin daha da yükseleceğini öngörüyoruz.