Türkiye'de konumlu, e-ticaret entegrasyon çözümlerini yurtiçi ve yurtdışı kanallarda sunan, teknoloji ve inovasyon odaklı bir yazılım firması Ayensoftware, sektörde devrim yaratan pek çok yenilikle çalışmalarını sürdürüyor. ULUTEK'te faaliyet gösteren firmanın kuruluşunda yaşadığı tecrübeleri, karşılaştığı riskleri ve Türkiye'nin online perakende şirketlerine hizmet veren yapıya kavuşmasını paylaşan kurucu Enis Arslanoğlu, Ayen Software çatısı altında güçlü ve dinamik ekibinin gösterdiği özveri sayesinde sektördeki önemli isimlerden biri oldu. Enis Arslanoğlu, bir kestane şekeri alarak çıktığı uzun yolculukta yaşadıkları, girişimci olmak isteyen birçok kişiye ilham olacak hikâyesini BTSO Ekonomi’ye anlattı.
Tecrübelerinizi ve girişimcilik yolunda pek çok kişiye ilham olacak deneyimlerinizi okuyucularımızla paylaştığınız için teşekkür ederiz. Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1987 doğumlu evli ve iki çocuk babasıyım. Uludağ Üniversitesi Mekatronik Yüksek Okulu mezunuyum, bir yandan da İşletme Bölümü’nde okudum. Şu anda yaptığım iş ve akademik kariyerim arasında pek bağlantı yok ama bu işin hikâyesi gerçekten çok ilginç. Mezuniyetimden sonra bir şirkette yazılımcı olarak çalışmaya başladım, daha sonra ULUTEK’te bulunan başka bir şirkette hastane yönetim bilgi sistemleri üzerine çalışmaya başladım ve bir kariyer planım vardı.
‘ÇOK SİPARİŞ ALINCA SİTEYİ KAPATMA KARARI ALDIK’
Şirket kurmadan önce girişimci olmaya nasıl karar verdiniz?
Hastane yönetim bilgi sistemleri üzerine çalışırken Koray Spor’un satış müdürü arkadaşımdı. O dönemde mağazadaki ürünleri internette satma hayali olduğunu bana anlattı. Bu olaylar 2008 yılında oluyor, ben de o zamanlar pek çok insan gibi özellikle denenmesi gereken ürünlerin internetten satılabileceğini düşünmüyordum. Böyle bir taleple geldiğinde, işe inanmadığım için öncelikle yapmak istemedim ama arkadaşım bu işe o kadar inanmış ki 2 yıl boyunca beni sürekli sıkıştırdı. Diğer herkes gibi endişelerle onu yıldırmaya çalıştım. Yıl 2010 olduğunda, ‘Olabilir mi’ diye düşünerek konuyla ilgilenmeye başladım. Her şeyde bir hayır vardır. Çünkü bana bu projeyi ilk açtığında bu işe başlamış olsaydık yapamayacağımızı görecektik. O dönemde internette ürün satılabilecek tek kuruluş Gitti Gidiyor’du. 2008 yılında Gitti Gidiyor ürün listelenebilecek entegrasyona sahip değildi ve bir Türk şirketiydi. Arkadaşımın beni baskıladığı bu iki yıllık süre içinde Gitti Gidiyor, E-Bay’e satıldı ve bu yatırımla teknolojileri değişti. 2010 yılında hala olmayacağına inanmama rağmen üzerine düştüm ve birkaç ay içerisinde onların taleplerini karşılayacak basit bir modül ortaya çıktı. Koray Spor’un elindeki 50 bin çeşit ürünün her birinin 5 rengi ve 5 numarası olduğunu düşünürsek, milyon satıra yakın bir veri ortaya çıkar. Bu küçük modül, tüm bu verileri Gitti Gidiyor’da satışa çıkarmıştı. Sabah işe geldiğimizde 500’e yakın sipariş alındığımızı gördük, hepimiz çok şaşırdık ve parayla satın alınamayacak bir deneyim yaşadık. Biz ürünleri satışa çıkarmıştık ama ertesi gün gelen siparişleri paketleyebilecek bir iş gücümüz ya da anlaştığımız bir kargo şirketi yoktu. Sadece ürünleri listeleme üzerine bir sistem kurmuştuk ve çok satılınca ertesi gün kapatma kararı aldık. Ancak yazdığımız yazılımda bir kapatma seçeneği yoktu. O yüzden oturup tüm ürünleri tek tek silmiştik. Birkaç saatte yüklediğimiz ürünleri silmek için neredeyse bir gün uğraşmıştık. Bu tecrübe bu işin gerçekten olabileceğine bizi inandırmıştı. Ya yaptığım modülü teslim edip var olan kariyerime devam edecektim, ya da burada gördüğüm fırsatı değerlendirmek üzere istifa edip bu hayalin peşinde koşacaktım.
‘İSTANBUL’A RANDEVUSUZ GİTTİM’
Şirket kurma süreci nasıl bir dönemdi?
O yıllarda yeni evlenmiştim, eşim en büyük destekçim oldu ve ben bir gecede istifa kararı alıp bu hayalin peşinde koşmaya devam ettim. Ciddi endişelerim vardı, bir sürü borcum vardı. Zaten kıt kanaat geçirirken maaşımdan da vazgeçtiğim için hemen para kazanmaya başlamam lazımdı. Bu endişe, beni istemsiz şekilde daha da hırslandırdı. Kritik bir karar aldım ve hiçbir randevu almadan, kiminle görüşeceğimi bilmeden elime bir kestane şekeri alıp İstanbul’a yola çıktım. Navigasyon, beni bir adrese götürdü ve kocaman bir E-bay - Gitti Gidiyor tabelasıyla karşılaştım. ‘Ben biriyle görüşmek istiyorum sizin satıcılarınızın hayatını kolaylaştıracak bir ürün yazdım. Denedim, başardım. Bu konuda iş birliği yapıp yapamayacağımızı görüşmek istiyorum’ dedim. Orada derdimi danışmaya anlatmaya çalışırken tam da görüşmem gereken kişi olan Tolga Bey oradan geçiyordu. Ona kendimi anlattığımda hoşuna gitti. Güzel bir iş başardığımızı ama henüz bir şirket bile olmadığımızı söyledi. O durumda iş birliği yapamayacağımızı açıkladı. Bana ‘Ben ara ara seni test edeceğim, sen de bu esnada kurumsallaşmaya çalış’ dedikten sonra aradan birkaç hafta geçti. ‘Teknoloji ekibinin almak istediği bir satıcı var. Bu firmayı alabilirsen seninle konuşacağız’ dedi. O gün konuştuk, ertesi gün datayı aldık ve bir sonraki gün firmayı Gitti Gidiyor’a satışa açabilmiştik. Bu, herkesin çok ilgisini çekince rüştümüzü kanıtladık ve birkaç firma daha aldık. Bu ürünün satıcılara fayda sağladığına ve Gitti Gidiyor’un cirosunu artıracak bir çözüm olduğuna herkes inanmış oldu. 2014’ün sonunda Gitti Gidiyor’la ‘Cadde’ adındaki ilk projemizi gerçekleştirdik. İlk kurumsal deneyimizi bir Amerikan şirketiyle yapma ve proje içindeki firmaların Türkiye’nin önde gelen perakende firmaları olması büyük avantaj oldu. Bu projenin de altından başarıyla kalkınca işler çok değişti. Hepsiburada’nın, Trendyol’un market place dönüşümünü biz gerçekleştirdik. Geçen yıl pandemi, bütün perakendecilere büyük sıkıntı doğururken online taraf çok gelişti. Günlük ihtiyaçların dakikalar içerisinde kapımıza gelmesini sağlayan, dünyada da teknoloji çözümleri geliştiren bir yerde olmaya başladık.
Başta eşinizin büyük desteğini gördüğünüzü söylendiniz. Peki, bu kadar yoğun çalışırken aileyle ilişkiler nasıl ilerliyor?
Aileye vakit ayırma konusu, çok önemli. Bir tarafta hayatınızın sonuna kadar iyi günde, kötü günde yanınızda olacak aileniz; diğer yanda da o aileyle geçirdiğiniz vakti kaliteli kılacak, onlara iyi imkânlar sunmanızı sağlayacak bir iş var. Eşim destek olmasaydı bu iş kesinlikle başlamamış olurdu. Çünkü bu girişim kararını aldığımda mali olarak hayatımın en zor dönemini yaşıyordum. Dünya kadar düğün borcum vardı ama kariyerimi bırakıp tutup tutmayacağını bilmediğim bir işe başladım. Gündüz çalışmak zorunda olduğum bir mesaim varken her akşam sadece yemek yiyip gecenin çok geç saatlerine kadar uygulama geliştirdiğim bir dönemi atlattım. Eşimin o dönemki dirayeti, her kadının üstlenebileceği bir şey değildi. Gündüz yokum, gece yokum. Böyle iki yıl boyunca devam etti. Sonrasında da müşterilerle çok vakit geçirdim. Şimdilerde ise o zamanları telafi etmek için kendime ve aileme daha çok vakit ayırıyorum.
‘PANDEMİDE YENİ BİR SEKTÖR KAZANDIRDIK’
Şirket olarak pandemi sürecini nasıl geçirdiniz?
Pandemi başlayınca bizim kısa, orta ve uzun vadeli planlarımız bir anda değişti. ULUTEK Teknopark’ta faaliyet gösteriyoruz. Devletin evden çalışma kararı aldığı ilk sektör bizdik. Bu, parayla satın alınamayacak bir tecrübeydi. Bir teknoloji firmasıyız. 35 kişi çalışıyor ama uzaktan çalışmayı hem şirket, hem sektör olarak hiç deneyimlemediğimiz için bir anda ertesi gün eve gidip bu kadar büyük bir organizasyonu nasıl yönetebileceğimize dair kaygı duymaya başladık. Ama gördük ki evde çalışırken iş verimi, beklenenden fazla olabilirmiş. En çok vakit harcadığımız şey, müşteri ziyaretleriydi. Sürekli İstanbul’da birkaç ekibin olması gerekiyordu. Artık fiziksel olarak müşteri ziyareti yapmadan, ürettiğimiz çözümlerle online olarak bu ziyaretleri gerçekleştirip iş gücünden ve zamandan tasarruf ediyoruz. Market place’lerle marketlerin buluşturulduğu, sizin adresinize en yakın marketten istediğiniz ürünün gelebileceği hizmetler sunduk. Bizim rotamız tamamen bu yöne evrilmiş oldu. Hız, senkronizasyon ve kurye yönetimi gibi dalları öğrendiğimiz için hem biz yepyeni bir iş öğrenmiş olduk, hem de Türkiye’ye yeni bir sektör kazandırdık.
‘HANGİ KONUDA YAPAMAZSIN DESELER BEN O TARAFA DOĞRU KOŞTUM’
Girişimcilik motivasyonunuz neydi ve girişimcilere vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Daha önce yapılmamış, örneği ve rekabeti az olan niş işlerin her zaman için fırsatı daha büyük oluyor. Bir hayalin peşinden koşup, girişiminizle başarılı olabilirsiniz ama başarısız olma ihtimaliniz de var. Ya da hiçbir şeyi riske etmeyip kariyer planı yapıp kurumsal hayata da devam edebilirsiniz. Benim buradaki avantajım, beni bu işe teşvik eden arkadaşımın ikna edene kadar yılmamasıydı. Ben de bu işi yapmaya karar verdiğimde önümde böyle bir sektör yoktu. Bu girişimi bir sektör haline getirebilmek için tek başımaydım. Kimsenin inanmadığı bir işti. Herkes ‘Bu iş olmaz. Git kendine güzel bir iş bul’ diyordu. Gördüm ki herkes garanti olduğunu düşündüğü işleri yapmak üzere yol haritası çizmeye çalışıyordu. Ben ise kendime çok inandığım için, hangi konuda ‘Yapamazsın’ deseler ben o tarafa doğru koştum.