KALİTE VE TASARIMDA FARK YARATAN MARKANIN HEDEFİ DÜNYA MARKASI OLMAK
Mobilya sektöründe tasarım ve kalite konusunda fark oluşturan Massif Mobilya, başlattığı değişim serüvenini her geçen gün geliştirmek için çalışmalarını sürdürüyor. Massif Mobilya Yönetim Kurulu Başkanı Durmuş Kumru, sıfırdan başlayan başarı hikayesini, mobilya sektöründeki vizyonunu, sektörün geleceğini ve hedeflerini BTSO Ekonomi Dergisi ile paylaştı. İtibarın sermayeden daha kıymetli olduğunu ifade eden Durmuş Kumru, “İşinizi kaliteli yapıyorsanız krizler bir girişimci için geçerli değil. Ekonomi kötüymüş, piyasa kötüymüş, rakipler zormuş, biz hiçbirisiyle ilgilenmiyoruz rahmetli babamın dediği gibi işimize bakıyoruz.” dedi.
Öncelikle sizi tanıyıp, Massif Mobilya’nın ortaya çıkış hikayesini dinleyebilir miyiz?
Adım Durmuş Kumru, 1977 doğumluyum. 43 yıllık Bursa’da yaşıyoruz. Ben doğduktan bir sene sonra rahmetli babamız Bursa’ya göç etmiş ve Bursa’da bu mobilya ticaretini oluşturmuş. 1978 yılında rahmetli babamız Ankara’daki gurbet çalışmaları esnasında kendi ticaretini yapmaya karar veriyor. Kendine şehir araştırıyor bir ticaret yapmak istiyor. Akrabalarımızın yoğun olduğu Bursa’yı seçiyor. 1978 yılında Osmangazi ilçesinde 50 metrekarelik ev eşyalarının satıldığı küçük bir dükkan kuruyor. Kardeşleri ile beraber işletiyor bu dükkanı. Kendileri Anadolu’da bir iş imkanı olmadığı için buradaki yapmış oldukları ticaret onlara gerçekten büyük bir haz veriyor ve onlar için bir başarı hikayesi oluşuyor. Rahmeti babamız cesur bir adamdı. İzmir yolunu keşfediyor, 1996 yılında hiç kimsenin İzmir yolunda yatırım yapmadığı bir dönemde ilk mobilya mağazasını kiralık olarak açıyor. Ben de o senelerde liseyi bitirmiş esnaf çocuğuydum, sürekli mağazada bulunma şansım oldu. Babam aynı zamanda bize şans tanıdı, genelde fikirlerimize de değer verip ve hata yapma şansı da tanıdı.
“YURTDIŞI FUARLARI VİZYONUMUZU GELİŞTİRDİ”
Markalaşma kararını nasıl aldınız? Massif nasıl ortaya çıktı?
1996 yılında, aile olarak. İzmir yolunda ciddi bir ticaret yaptığımızı ve kendi başarılarımıza imza attığımızı düşünüyorum. Daha sonra piyasanın handikaplarıyla karşılaşmaya başladık ama şunu fark ettik Türkiye’de mobilyanın en çok arz edildiği şehir Bursa. Bursa için İnegöl gibi faktör var. Bu da bizim perakende mobilya ticaretinde ciddi derecede kârlılıklarımızı azaltıyor, rekabet şansımızı çok düşürüyor. Sorgularken şunun farkına vardık sadece farklılaşmakla olmayacak, bir markaya da ihtiyacımız var. Ürüne katma değer oluşturmak için kaliteli bir ürün yapıyorsunuz, iyi hizmet veriyorsunuz ama bunu markayla taçlandırırsanız üreticinin sevdiği bir konuma geliyorsunuz. Böyle düşününce kardeşimle beraber markalaşmanın katma değere katkı sağladığını fark etmiş olduk. Böylelikle marka patenti için araştırmalara başladık. Hayallerimiz vardı ve onlara ulaşmak istiyorduk. 2006 yılındaki bu sorgulamadan sonra hem rekabet etmeliyiz, hem özgün olmalıyız, hem de bir markamız olmalı diye düşündük. Müşterilerdeki tepkisi ne olmalı, yazısı nasıl olmalı derken herhangi bir ajans kullanmadan tamamen kendi isteklerimiz doğrultusunda “Massif” markasını bulduk ve bundan çok mutlu olduk. Böyle bir markanın bize nasip olması bizi çok memnun etti. Çünkü istediğimiz bütün kriterleri kapsıyordu. Yanına mobilya koymadan sektörü temsil ediyordu. Müşteriler markayı gördüğünde yıllar önce sanki bu markayı tanıyormuş gibi hareket etsinler istedik ki bu onu fazlasıyla verdi. İsmin ve markanın vermiş olduğu güç, daha ekonomik malı tercih etmektense daha kaliteli mala yönlenmemiz gerektiğini hissettirdi. Massif markasını 2007’de patentli olarak oluşturduk. Fuar ziyaretlerimizi artırdık. Hatta bireysel olarak hemen hemen her sene kardeşimle beraber iki tane yurt dışı fuarını ziyaret etme ihtiyacını duyduk. Bu da bizim vizyonumuzun gelişmesinde çok ciddi katkısı oldu.
“İBRAHİM BURKAY’IN VİZYONUNDAN BİZ DE İSTİFADE ETTİK”
Markalaştıktan sonra süreç nasıl ilerledi? Şu anda sektörde neredesiniz ve bundan sonraki hedefiniz ne?
Türkiye’de gerçekten mobilya arzının en yüksek olduğu bir bölgede perakende satışı yapmak istiyorsunuz bu ciddi bir zorluk. Kendimize özgün ürünleri bir iki ürün tasarladık. Ürünlerin gerçekten talep gördüğünü hissetmek heyecanımızı artırdı. Tabi hayallerimizin arasında gerçekten marka olmak vardı. Bunun için de kendi koleksiyonumuzu oluşturma kararı aldık. Sonra dedik ki neden biz Türkiye’ye ürün satan ve yurt dışına ihracat yapan bir firma olmayalım diye düşündük. Hayal etmenin ve hayaline ulaşmanın hazzını yaşadık fazlasıyla. Bundan sonra ürünlerimizi daha doğru üretip müşterilerimize daha iyi hizmet verip bu alanda da kendimizi geliştirmeyi düşünüyoruz. 43 yıllık bir perakende firmasıyız. Kendine özgü ürünleri 7-8 yıldır üretiyoruz. Bunu fason alanda üretiyorduk şunu fark ettik biz üretici olmalıyız. Firmaya daha katma değerli, daha kârlı ürün satmak için firmayı daha kârlı hale getirebilmek için üretici olma zorunluluğu hissettik. İki firmayla birleşme kararı aldık. Ankara’da üç firma ile birleştik. Aylık el işçiliği olan 100 takım kapasiteli bir üretim bandı oluşturduk. O firmamızın adını da “Atölye Massif” koyduk. Üretimin yapılabileceği en zor zamanda üretime girdik. Çünkü pandemiden dolayı ham madde fiyatları çok yükseldi. Bundan dolayı da çok ciddi sıkıntılar çekiyoruz. Ama ürünümüz niş ve kaliteli olduğu için yine de aşacağımızı düşünüyoruz. Ailemiz bize gerçekten itibar bıraktı bizde bu itibarı zedelememek için elimizden geleni yapmaya çalıştık. İtibarın sermayeden daha kıymetli olduğunu gördük o yüzden ailemizin bize bıraktığı itibarı biz asırlık bir marka olarak Türkiye’de bu bayrağı dalgalandıracağız. Buradan, Bursa Ticaret ve Sanayi Odamıza teşekkür ediyorum. Özellikle bu son dönemlerde Yönetim Kurulu’nun ve Başkanımızın vizyonundan biz de istifade ettik. Kendi vizyonumuzu geliştirme isteğimiz bu yönetimle beraber arttı, konuya daha çok dahil olma fırsatı bulduk. Bu bizim için çok büyük bir şans. Sektör açısından da komiteler ya da mesleki sektör temsilcileri ne kadar çalışıyorsa Oda zaten mümkün olduğu kadar desteklediği için bunun da karşılığını sektöre fazlasıyla verdiğini düşünüyorum.
“İŞİNİZİ KALİTELİ YAPIYORSANIZ KRİZLER SİZİN İÇİN GEÇERLİ DEĞİL”
Genç girişimcilere tavsiyeniz ne olur?
2008 krizi iş hayatımda en akılda kalan anım, travmam ve krizden ders çıkardığım olaydı. Çünkü kendi işletmemiz için genelde kendi işlerimizi yapma isteği vardı bizim aile şirketinde. Bulunduğumuz bu mevcut işletmemizin fiziki yapısını oluştururken sermaye konusunda ciddi derecede sıkıntıya düştük. 2008 krizinde aslında her şeyimizi kaybedeceğimizi de düşündük ve bu bizim için ciddi sorun oluşturdu. Fark ettik ki Türkiye gerçekten ekonomik olarak inişli çıkışlı bir ülke. Ben bütün genç yatırımcılara, genç girişimcilere hiçbir şekilde vazgeçmesinler diyorum çünkü siz işinizi kaliteli yapıyorsanız, krizler sizin için geçerli değildir. Babamızın sürekli dile getirdiği bir şeyler vardı. Biz bazen olumsuzluklarla kendimizi demorize ederken o, “İşimize bakalım oğlum” derdi. Bu cümleyi kendimizi o kadar düstur edindik ki gerçekten ekonomi kötüymüş, piyasa kötüymüş, rakipler zormuş biz hiç biri ile ilgilenmiyoruz, rahmetli babamızın dediği gibi işimize bakıyoruz.