Neden bazı ülkelerin kimi endüstrileri ya da bölgeleri uluslararası arenada rakiplerine karşı ezici bir rekabet üstünlüğü kazanırlarken, diğerleri bu başarıya erişemezler? İşte, Harvard Üniversitesi İşletme Fakültesi profesörlerinden, stratejik yönetim gurusu Michael Eugene Porter tam da bu soruya cevap niteliğinde ‘Elmas Modeli’ni (EM) geliştirmiş. Modele göre bir ülkenin bir endüstrisini ve/veya bölgesini rekabet mücadelesinde rakiplerinin önüne geçirmeye yardımcı olabilecek dört ana, iki de yardımcı faktör mevcut. Bahsi geçen dört ana değişken; ‘faktör koşulları’ (ilgili endüstride nitelikli emeğin ve enformasyon alt yapısının mevcudiyeti, hammadde ve emek maliyetleri vb.), ‘yurtiçi talep koşulları’ (yurtiçi talebin mevcut büyüklüğü ve büyüme biçimi, müşterilerinin endüstrideki firmalardan yüksek kalite beklentileri vb.), ‘ilgili ve destekleyici endüstriler’ (endüstrilerde kümelenmenin olup olmaması, ilgili/ destekleyici endüstrilerin uluslararası rekabetçilik seviyeleri vb.) ve ‘firma stratejisi, yapı ve rekabet’ (yurt içi pazardaki rekabetin düzeyi, endüstrideki firmaların girişimcilik/yönetsel ustalıkları vb.). Bahsi geçen ana faktörlere ilaveten modelin iki yardımcı faktörü ise ‘şans’ (ülkenin avantajlı bir coğrafi konumda bulunması, ülkeye yakın coğrafyalarda yeni pazarların doğuşu vb.) ve ‘devlet’ (devletin sağladığı finansal destekler, diğer ülkelerle imzalanan anlaşmalar vb.) olarak sayılabilir. Dünyanın muhtelif ülkelerindeki sayısız çalışmaya ilaveten; Türkiye’de de birçok çalışma bilişim, enerji, inşaat, otomotiv vb. sektörlerinin uluslararası arenadaki rekabetçilik düzeylerini EM ışığında değerlendirdi. Porter’ın çalışmasının endüstrilerin ve ülkelerin uluslararası arenada kazandıkları rekabet avantajını açıklamada bir çığır açtığı ve övgülere mazhar olduğu aşikâr. Örneğin Porter’in EM’sinin daha firma ve endüstri düzeyinde analizleri baz alan rekabet stratejisi kuramı ile ulus ve ulusüstü analiz düzeylerini temel alan uluslararası ticaret ve yatırım kuramları arasında bir köprü vazifesi görmesi modele düzülen methiyelerin sadece küçük bir parçası. Öte yandan bunca övgüye karşın model, elbette her bilimsel çalışmada olduğu gibi, eleştirilerden de mutlak manada azade değil. EM’de kullanılan birçok kavramın çok sarih olmayışı, ulusal kültürlerin ülkenin rekabet gücüne muhtemel etkilerini hesaba katmaması, uluslararası rekabetçiliğin yegâne göstergesi olarak ülke endüstrisinin dünya toplam ihracatı içerisindeki payına bakması ve rekabet avantajı elde etme sürecinde devlete biçtiği figüran rolü EM’ye yöneltilen eleştiri oklarından sadece birkaçının nedeni.

EM’ye getirilen mühim eleştirilerden bir tanesi de modelin endüstrilerin ve ülkelerin rekabet avantajını etkileyebilecek kritik bir faktör olan teknolojiyi büyük ölçüde es geçmesidir. Teknoloji kavramının tarihsel köklerinin Antik Yunan’a kadar uzandığı düşünüldüğünde ‘teknoloji’nin kavramsal düzeyde de olsa, bundan birkaç bin sene öncesinden beri var olduğunu söylemek pek de yanlış olmayacaktır. Öte yandan 2011’de Hannover’de düzenlenen bir fuarda ilk defa dile getirilen ‘Endüstri 4.0’ ve büyük ölçüde onunla birlikte hayatımıza yerleşen ‘dijitalleşme’ kavramı, teknolojide yepyeni bir faza işaret ediyor. Dolayısıyla teknoloji EM’ye bir değişken olarak eklenecekse -ki kanımca kesinlikle eklenmeli- bu geleneksel manada bildiğimiz teknolojiden ziyade dijital teknolojiler olmalı ve bu değişken, tam da modelin kalbinde, bir ana faktör olarak yer almalıdır. Bu sayede modelin, ülkelerin ve endüstrilerinin uluslararası rekabetçilik düzeylerini açıklama gücünün, en nihayetinde de popülaritesinin artması kuvvetle muhtemel. Özetle, ‘elmasın yıldızı dijitalle daha da parlayacak’. Bu arada bizim de, ‘dijital teknolojiler’ değişkeni ile güçlendirilmiş EM’den istifade ederek endüstrilerimizin rekabet güçlerini güncel gelişmeler ışığında tekrar bir değerlendirmemiz iyi bir fikir olabilir.

Prof. Dr. Mehmet Eryılmaz
BUÜ İİBF İşletme Bölümü Öğreim Üyesi