İklim krizi, günümüzün en acil sorunlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. 2024 yılı itibarıyla, iklim değişikliğinin etkileri dünya genelinde daha bariz hale gelmiş, sıcak hava dalgaları, aşırı yağışlar ve deniz seviyesi yükselmesi gibi olumsuz durumlar artış göstermiştir.
Sanayi devriminden bu yana artan sera gazı emisyonları, küresel ısınmanın en önemli etkenlerinden biridir. Karbondioksit, metan ve azot oksit gibi gazlar, atmosferde birikerek dünya yüzeyinin ısınmasına neden olmaktadır.
Küresel ısınma, tarım, su kaynakları, biyoçeşitlilik ve insan sağlığı üzerinde ciddi tehditler oluşturmaktadır. İklim değişikliğinin etkileri arasında gıda güvenliğinin azalması, su kıtlığı, ekosistemlerde bozulmalar ve iklimle ilgili doğal afetlerde artış yer alır. Bu durum, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkeleri derinden etkilemektedir.
World Weather Attribution (WWA) ile Climate Central işbirliğiyle hazırlanan “Riskler Gerçek Olduğunda: 2024'te Aşırı Hava Olayları” başlıklı raporda iklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarının geleceğe yönelik bir tehdit değil, günümüzün gerçeği olduğu vurgulanmaktadır. 2024’te yaşanan 26 aşırı hava olayı sonucunda en az 3 bin 700 insanın hayatını kaybettiği, milyonlarca kişinin ise yerinden olduğu kaydedildi. 2024’e geri bakıldığında, sıcak hava dalgalarının hayatlar aldığı, sellerin yaşam alanlarını harabeye dönüştürdüğü ve kuraklığın ürünleri, geçim kaynaklarını yok ettiği bir yıl olarak tarihe geçmiştir.
İklim değişikliğinin sonucunda bu yıl dünyada 41 gün daha fazla tehlikeli sıcaklık seviyelerine ulaşıldığı raporlanmıştır. En fazla “tehlikeli sıcak gün” yaşayan ülkeler ise, iklim değişikliğine karşı en savunmasız olan küçük ada ülkeleri ve gelişmekte olan devletler oldu. Öyle ki, Fiji ya da Bahamalar gibi Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri (SIDS) üyesi olan 18 ülke, 130’dan fazla ek tehlikeli sıcak gün yaşadı. 22 Temmuz ise, tarihin en sıcak günü olarak kaydedildi. Raporda ayrıca, Güney Afrika ve Panama’daki istisnalar dışında, El Nino’nun aşırı hava olayları üzerindeki etkisinin abartıldığı vurgulanıyor. Zira, rapora göre Amazon’daki tarihi kuraklık, Asya'nın bazı bölgelerindeki sıcak hava dalgaları ve BAE selleri de dahil olmak üzere birçok aşırı hava olayının perde arkasında El Nino’dan çok, insan kaynaklı ısınma ve iklim değişikliği bulunuyor.
Araştırmada, İtalya'nın Sicilya ve Sardinya adalarının, büyük buğday kayıplarına ve su tasarrufuna yol açan şiddetli kuraklıklar yaşadığı örnek gösterilerek, iklim değişikliğinin bu kuraklıkları yüzde 50 oranında daha olası hale getirdiği ortaya konulmuştur. Öte yandan, Amazon Yağmur Ormanı ve Pantanal Sulak Alanı da şiddetli kuraklıklar ve orman yangınlarıyla 2024 yılında büyük biyolojik çeşitlilik kaybı yaşamıştır. Kuraklıktan en çok etkilenen sektör ise tarım olarak kayda geçti. Nitekim, gelişmekte olan ülkelerde kuraklık ürün kayıplarına, kronik gıda kıtlıklarına ve insani krizlere yol açabiliyor. Örneğin, bu yılın başlarında Güney Afrika'daki kuraklık, 20 milyon insanı açlıkla karşı karşıya bıraktı. 2024’te yaşanan bu kuraklık ve kırılan sıcaklık rekorları ise rekor seviyede sağanak yağışlara dönüştü. Çünkü fiziksel olarak daha sıcak bir atmosfer, daha fazla nem tutma eğiliminde oluyor ve bu da daha yoğun sağanaklara yol açıyor. Küresel ısınmanın 1.3 derece olduğu durumda atmosferin yaklaşık yüzde 9 daha fazla nem tutabildiği biliniyor. Bu kapsamda, raporda incelenen 16 selden 15'inin iklim değişikliğiyle şiddetlenen yağışlardan kaynaklandığı ortaya kondu. Öyle ki, Sudan, Nijerya, Nijer, Kamerun ve Çad’da temmuz ayından itibaren birkaç ay süren şiddetli yağmurlar, en az 170 kişinin ölümüne ve milyonlarca insanın yerinden edilmesine neden olan ciddi sellere yol açtı. Bir başka örnek, ”iklim cenneti” olarak tanımlanan Güney Appalachia'daki sel, 227'den fazla insanın hayatını kaybetmesine sebep oldu.
Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, mevcut iklim hedefleri ve politikaları, küresel ısınma için güvenli sınır olan 1.5°C hedefi ile hala uyumlu değil. Ulusal Katkı Beyanları’nın (Nationally Determined Contributions, NDC) tamamen uygulanması durumunda bile bu artışın 2,8°C ile sınırlı kalabileceği belirtiliyor. Ancak rapor, mevcut net sıfır taahhütlerinin uygulanabilirliğine duyulan güvenin düşük seviyede olduğuna da dikkat çekiyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (United Nations Environment Programme, UNEP) tarafından yayımlanan ‘Emisyon Açığı 2024’ raporuna göre, Paris İklim Anlaşması’nda belirlenen 1,5°C hedefini koruyabilmek için ülkelerin 2030 yılına kadar toplam sera gazı emisyonlarını yüzde 42, 2035 yılına kadar ise yüzde 57 oranında azaltması gerekiyor. Bu, her yıl emisyonlarda yaklaşık yüzde 7,5’lik bir azaltım yapılmasını zorunlu kılıyor. Aksi takdirde, küresel sıcaklık artışının yüzyılın sonuna kadar 2,6 ila 3,1°C arasında bir seviyeye ulaşabileceği belirtiliyor. Bu potansiyelin, ton başına 200 ABD doları maliyetle hayata geçirilebileceğini belirten rapor, bu kapsamda atılması gereken adımları ise şöyle sıralıyor:
- Güneş ve rüzgâr enerjisinin yaygınlaştırılması ile 2030’a kadar toplam azaltımın yüzde 27’si, 2035’e kadar ise yüzde 38’i sağlanabilir.
- Ormanların korunması ve genişletilmesi ile 2035’e kadar emisyonlar yüzde 20 oranında azaltılabilir.
- Enerji verimliliği, elektrikli ulaşım ve yakıt değişimi gibi önlemler önemli tamamlayıcı çözümler sunabilir.