Nobel ödüllü iktisatçı Milton Friedman, enflasyonun her zaman her yerde parasal bir olgu olduğunu ifade eder. Merkez bankalarının “kuraldışı” davranışları neticesinde reel ekonomiden kopuk bir biçimde parasal genişlemeye gitmeleri, tüketim harcamaları başta olmak üzere toplam talebi etkileyerek enflasyonist baskıya yol açmaktadır. Bu sorunla baş etmek için de temel kural merkez bankalarının parasal genişlemeyi orta vadede reel üretim artış hızına denkleştirici bir politika izlemeleridir. Parasal genişleme hızı önceki duruma göre azalınca tüketim harcamaları başta olmak üzere toplam talep de azalacak ve fiyatlar üzerindeki baskı son bulacaktır. Özellikle son bir yıldır TCMB tarafından izlenen, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından da desteklenen enflasyonla mücadele programı ana hatlarıyla yukarıdaki gibi özetlenebilir. Eksiği veya fazlasıyla uygulanan bu program son dönemde özellikle farklı bir noktaya odaklanmış durumda: Asgari ücret ve maaş artışları. Burada parasal genişlemede olduğu gibi, asgari ücret ve maaş artışlarının da toplam talebi destekleyen önemli bir etken olduğundan hareket ediliyor.
Toplam talep, aileler tarafından yapılan tüketim harcamalarının yanında özel sektör yatırımları ve kamu harcamaları ile birlikte net ihracatı da kapsar. Fakat toplam talep pastasından en torpilli pay her zaman tüketim harcamalarınındır. (Türkiye için 2023 yılında bu pay % 59 olarak gerçekleşti.) Kısaca ücret artışları sınırlanınca tüketim mallarına yönelik talep de sınırlanacak ve fiyat artışı üzerinde baskılar da ortadan kalkacaktır.
Peki Türkiye için bu teorik gerçekler ne kadar geçerli? Belki basit bir grafik bu konudaki merakımızı giderebilir. Grafikte TÜİK’ten elde edilen zincirlenmiş hacim endeksine göre farklı mal gruplarına ait tüketim harcamaları verileri yer almaktadır.
Tüm harcama grupları 2018 yılının ilk çeyreğinden 2020 yılının 2. çeyreğine kadar birbirlerine yakın ve yatay bir seyir izlerken, bu dönemden itibaren dayanıklı tüketim mallarına yönelik harcamalar diğer harcamalardan ciddi bir biçimde yukarı yönlü ayrışmıştır. Dayanıklı mallar grubunda genel olarak; bilgisayar, cep telefonu, otomobil, derin dondurucu vb. bireylerin uzun yıllar faydasını tükettikleri ürünler yer almaktadır. Bu ürünler günlük hayatımızın vazgeçilmezleri haline gelmiş olsa da bu ürünlere yönelik sürekli bir talep artışı ancak belirli bir gelir seviyesinin üstündeki bireyler tarafından gerçekleştirilebilir. Hatta gelirdeki artışlar bu mallara yönelik talebi de canlı tutar.
Gıda ürünleri gibi dayanıksız mallar ise her gelir seviyesindeki bireyler tarafından talep edilir. Fakat bu mallara yönelik talep gelire kıyasla daha az artar. Bu yıl için hem TCMB’nin önerisi hem de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Prof. Dr. Vedat Işıkhan’ın ifadesiyle asgari ücrete ek bir artış öngörülmüyor. Fakat asgari ücrete ek bir artış yapılmasa da dayanıklı tüketim mallarına yönelik talebin alınan tüm önlemlere rağmen son bir yılda olduğu gibi canlı kalmaya devam etmesi enflasyon üzerindeki baskıları hafifletmesi de beklenemez.
Diğer taraftan, dayanıksız mallar ve hizmetler grubunda tüketim talebi daha sınırlı iken, fahiş fiyat artışlarının talep dışındaki nedenlerine daha fazla odaklanmak gerekiyor. Enflasyonla mücadelede kamu başta olmak üzere toplumun tüm kesimleri tarafından fedakarlık yapılması gerekiyor. Fakat, yapılması gereken fedakarlıkların doğru ve stratejik adımlarda belirlenmesi de oldukça önemli görünüyor.