Yılın son ayında ekonomi gündeminde oldukça yoğun gelişmeler yaşanıyor. Başlayan asgari ücret görüşmeleri nedeniyle gündem bir taraftan yapılacak zam oranına odaklanırken, 2024 yılı enflasyon verisi için 3 Ocak 2025 tarihi bekleniyor. Diğer taraftan piyasalardaki faiz indirimi beklentisi de Kasım ayında TCMB’nin IV. Enflasyon raporunu yayınlamasıyla birlikte biraz ertelenmişe benziyor. Yılın son enflasyon raporunda 2024 yılı ile birlikte 2025 ve 2026 yılı enflasyon beklentileri de yukarı yönlü revize edildi. Bu yılın sonu için bir önceki enflasyon raporunda % 38 olarak revize edilen TÜFE hedefi, son raporla birlikte % 44’e yükseltilmiş oldu. 2025 ve 2026 yılı için revize edilen değerler ise sırasıyla % 21 ve % 12.
Enflasyonun yılın başındaki beklenti seviyesi olan % 30-35 düzeylerinin oldukça üzerinde olan bu rakamlar, hedeflemenin ileriye dönük yapılması tartışmalarını da başlatmış oldu. Buna göre asgari ücretin belirlenmesinde ileriye dönük bir hedefleme ile 2025 yılındaki enflasyon hedefi ile olası bir refah payının eklenmesiyle hesaplanacak bir değer olacağı üzerine bir tahmin yürütülebilir.
2024 yılının Ocak ayında asgari ücrete yaklaşık olarak % 49 oranında zam yapılmıştı. Bu zam oranının bir kısmı 2023 yılının Temmuz-Aralık ayları arasında satın alma gücünde yaşanan aşınmayı telafi ederken, geriye kalan bölümü de 2024 yılı için asgari ücretin alım gücünü belirlemiş oldu. 2025 yılı için düşünülen zam oranının da önceki dönemde yaşanan satın alma gücü kayıplarını telafi edici olmakla birlikte, 2025 yılı için de alım gücünü koruyabilecek bir oranda olması gerektiği söylenebilir. Asgari ücretin alım gücünü koruyabilmesi enflasyondaki düşüşle de doğrudan ilişkilidir.
Ücret artışları her ne kadar bir maliyet kalemi olarak görülse de, aynı zamanda üretilen katma değer içerisinde işgücünün önemli bir payı bulunmaktadır. İşgücü verimliliğindeki azalma üretim miktarı ve kalitesini de etkiler. Günümüzde Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojik ilerlemeler her ne kadar verimlilikteki azalışların önüne geçse de, verimliliğin arka planındaki bir diğer önemli faktör de ücret düzeyleridir. Emek-yoğun sektörler ve endüstri dallarında işgücünün verimi büyük ölçüde ücret düzeyine de bağlıdır.
İktisat teorisinde üzerinde durulan “etkin ücret hipotezi” asgari düzeyden daha yüksek ücretlerin işten çıkışları önlediğini, işten kaytarmaları azalttığını ve verimliliği artırdığını ortaya koymaktadır. Enflasyondaki katılık belirli durumlarda sektörel verimlilik kayıplarıyla da oldukça yakından ilişkilidir. Dolayısıyla bazen ücretleri düşük tutmak firma için maliyet avantajı olarak görülse bile, yaşanacak verim ve ürün kayıpları firmaların hem maliyetlerini hem de satış miktarını olumsuz etkileyebilecektir. Önemli bir girişimciye atfedilen bir sözle bitirelim; çok param olduğu için iyi maaş veriyor değilim, aksine iyi maaş verdiğim için çok para kazanıyorum.