İklim değişikliği, gıda üretimini, gıda erişimini, gıda güvenliğini, gıda istikrarını, beslenmeyi ve çevresel sürdürülebilirliği tehdit eder hale gelmiştir. Tarımsal faaliyetler dünyadaki sera gazı salınımının %25’inden sorumlu olmakla birlikte 2,5 milyar için geçim kaynağı olmaktadır. Gıda üretimi karbondioksit emisyonlarının da üçte birini oluşturmakta olup, son verilere göre bu sektörden kaynaklanan salınım 2050 yılına kadar %50-90 artacaktır. İklim değişikliği buğday, pirinç ve mısır gibi temel tahılların verimini azaltmaktadır. Atmosferde biriken karbondioksitin besin kalitesini düşüreceği öngörülmektedir. Bu koşullar altında yetiştirilecek buğdayda %5.9-12.7 daha az protein, %3.7-6.5% daha az çinko ve % 5.2–7.5 daha az demir bulunacağı tahmin edilmektedir. Değişen iklim koşulları, bazı gıda kaynaklı hastalıkların görülme sıklığını ve şiddetini etkileme potansiyeline sahiptir. Ayrıca bu durum bitki ve hayvan sağlığını tehdit edebilecek istilacı türlerin oluşmasını tetikleme potansiyeline sahiptir. Üretilen gıdanın %14’ü hasat sonrası perakendeciye ulaşmadan kaybedilmektedir. Toplam gıda kaybı ve israfın sera gazı salınımının %8’ini oluşturduğu tahmin edilmektedir.

İklim değişikliğinin etkisi ile oluşan doğal afetler özellikle; seller, fırtınalar,  sıcak hava dalgaları gibi aşırı hava olayları, tarımsal üretime ve hayvancılığa zarar vermektedir. Bu zararlar sonucu çok büyük kayıplar yaşanmaktadır. Gelişmiş ülkeler bu konuda bazı önlemler alabiliyor olsa da az gelişmiş ülkelerdeki çiftçiler geleneksel yöntemleri kullanmaya devam ettikleri için ülkelerindeki iklimsel değişikliklere karşı savunmasız kalmaktadır. Bunun sonucu tarımsal üretim ve tarımın Gayri Safi Milli Hasıla içindeki payı, nihayetinde tarımın ekonomiye katkısı gün geçtikçe azalmaya başlamaktadır.

İklim değişikliğinin gıda güvenliğini kullanılabilirlik, erişim, kararlılık ve etkileşimleri yönünden olumsuz şekilde etkileyeceği öngörülmektedir. Yüksek maliyetler nedeniyle gıdaya erişimde zorluk, gıda çeşitliliğinde azalma, besin değeri kayıpları, gıda arzındaki dalgalanmalar, fiyatlarda oynaklık kaçınılmaz olacaktır.

Yiyeceklerin neden bir karbon ve su ayak izi var?

Tabaklarımıza ulaşmadan önce, gıdalarımız üretilir, depolanır, işlenir, paketlenir, nakledilir, hazırlanır ve servis edilir. Her aşamada, gıda tedariki atmosfere sera gazları salar. Özellikle çiftçilik uygulamaları önemli miktarda iki güçlü sera gazı olan metan ve azot oksit salar. Metan, bağırsak fermantasyonu nedeniyle sindirim sırasında çiftlik hayvanları tarafından üretilir ve salınır. Ayrıca, depolanan gübre ve toprak dolgularındaki organik atıklardan da çıkabilir. Azot oksit emisyonları organik ve mineral azot gübrelerin dolaylı bir ürünüdür.

Dünyanın dört bir yanından toplanarak soframıza gelen besinler, yiyeceklerin müthiş bir hızda ve miktarda üretilmeleri ve inanılamayacak kadar uzun raf ömürleri gıda sektörü ile gelen avantajlar olarak görülürken, aynı gelişmeler besinlerin çevresel etkilerini de bir o kadar arttırıyor. Araştırmalara göre Avrupa’da kişilerin bireysel karbon ayak izlerinin artmasındaki en büyük ikinci nedenin yemek yeme alışkanlıkları olduğu ortaya çıktı. Besinlerdeki bu artıştan sorumlu süreçler;

  • Üretim: Hayvanları veya tarım ürünlerini yetiştirmek için kullanılan her öge; elektrik, su, ilaçlar bu gruba giriyor. 
  • İşlenme: Hasatın veya havyanların toplanması için harcanan enerji ile ikincil hayvansal gıdalar yani yumurta ve sütün toplanması işlenme sürecini oluşturuyor. 
  • Dağıtım: Bu etapta ürünler çıkış noktalarından marketlere taşınıyor. Çoğunlukla deniz ve kara taşımacılığı kullanılıyor. 
  • Saklama ve pişirme: Besinleri saran dış paketlemeleri ve yiyecekleri evlerimizde saklarken/pişirirken harcadığımız enerjiyi temsil ediyor. 
  • Atık: Hem bizlerin hem de satıcıların tüketilmeyen besinleri ve dış paketlemelerini atması atık etabında yüksek karbon salınımına yol açıyor.

Beslenme alışkanlığımızın da, iklim değişikliği üzerinde ne kadar etkili olduğunu rakamlarla değerlendirecek olursak çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor.

Örneğin; su kullanımı açısından bakacak olursak 1 fincan kahve için harcanan su miktarı 140 litre, 1 kg muz 860 litre, 100 gramlık çikolata için 1700 litre, 1 dilim ekmek 40 litre, Bir adet sade pizza için 1260 litre, 1kg sığır eti için 15500litre su harcanıyor.

Genel olarak, et ve süt ürünleri, herhangi bir gıdanın kilogramı başına en yüksek oranlarda küresel karbon ayak izi, ham madde ve su içerir. Sera gazı emisyonları açısından, hayvancılık ve hayvan yemi üretiminin her biri 3 milyar tondan fazla CO2 eşdeğeri üretir. Çiftlik sonrası ulaştırma ve işleme, gıdayla bağlantılı emisyonların yalnızca küçük bir kısmını oluşturur. Atık gıdaların ve emisyon bakımından yoğun gıda ürünlerinin tüketiminin azaltılmasıyla, tarımdan kaynaklanan sera gazı emisyonlarının azaltılmasına katkıda bulunmak mümkün.

Kayıp ve israf, gıda sistemlerimizin sürdürülebilirliğini baltalarken, o gıdaları üretmek için kullanılan su, toprak, enerji, emek ve sermaye dâhil tüm kaynakların da boşa gittiğini unutmayalım.