Geçmişte dış ticaret yalnızca döviz dengesi, istihdam ve üretim kârlılığı üzerinden tartışılırdı. Bugün, su kıtlığı ve iklim krizinin gölgesinde, ihracat kararlarının “su maliyeti” de göz önünde tutulmak zorunda.  Su kaynakları sınırlı bir ülke olan Türkiye, Falkenmark İndeksi’ne göre su stresi yaşayan ülkeler arasında yer alıyor. Bu bağlamda “su ayak izi” ve “sanal su ihracatı” kavramları, Türkiye gibi su stresi yaşayan ülkeler için daha da kritik anlam taşıyor. Su kullanımına yönelik bir gösterge olan su ayak izi, bir mal veya hizmeti üretmek için gereken tatlı su miktarını tüm tedarik zinciri düzeyinde ölçer; bu gösterge mavi, yeşil ve gri su ayak izlerinden oluşur.

  • Mavi su ayak izi: Üretim için ihtiyaç duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynaklarının hacmi.
  • Yeşil su ayak izi: Toprakta yağmur suyu biçiminde kullanılan su hacmi.
  • Gri su ayak izi: Üretimde ortaya çıkan kirliliği seyreltilmek/bertaraf edilmek için gereken tatlı su miktarı.

Bir ürünün üretim sürecinde kullanılan toplam su miktarı, o üründeki sanal su olarak adlandırılır; “sanal” dendiğinde, ürünün içinde su olması değil, üretim sürecindeki tüm su tüketiminin gömülü şekilde taşınması kastedilir. Sanal su miktarı, ürünün yetiştiği iklim, toprak özellikleri, sulama yöntemi ve verim gibi koşullara bağlı olarak değişir. Örneğin, elverişli iklim koşullarında yalnız yağmur suyu ile yetiştirilen bir kilo tahıl için sanal su miktarı 1.000–2.000 kg (1–2 m³) düzeyinde iken; daha kurak koşullar veya düşük verim altında bu değer 3.000–5.000 kg (3–5 m³) seviyelerine çıkabilir.

Ankara Üniversitesi Su Yönetimi Enstitüsü tarafından yapılan çalışma, Türkiye’nin en çok ihraç edilen tarımsal ürünleri üzerinden yılda ~5,9 milyar m³ sanal suyu ihraç ettiğini gösteriyor. Bu miktarın ~1,1 milyar m³’ü mavi su (sulama) ve özellikle bazı ürünlerde yoğunlaşıyor. Bu rakam, Türkiye’nin tarımsal su kullanımının yaklaşık %2,5’ine karşılık gelmektedir. Çalışma, su ayak izi büyük ama ekonomik getirisi görece düşük ürünlerin de yüksek hacimlerde ihraç edildiğini vurguluyor. Mavi sanal su ihracatında öne çıkanlar: Fındık, mercimek, mandarin, pamuk, incir, pirinç, limon, kayısı, üzüm vb. olarak ifade ediliyor. Yüksek mavi su bağımlı ürünler (ör. pirinç, pamuk) ihracatta su kaybını büyütür; çalışmalarda bu ürünlerin ihracatının azaltılması veya su verimliliği yüksek bölgelere yönlendirilmesi önerilir. Öte yandan mavi su izi düşük ve gelir getirisi yüksek ürünlerin (ör. tütün, üzüm, bazı sebzeler) ihracatının sürdürülmesi/optimize edilmesi tavsiye edilir.

Toplam sanal su ihracatında Amerika, Çin, Hindistan, Brezilya, Arjantin, Kanada, Avustralya, Endonezya, Fransa ve Almanya gibi ülkeler öne çıkar; bu ülkeler küresel sanal su ticaretinin yaklaşık yarısını oluşturur. Bazı değerlendirmelere göre, Amerika, Pakistan, Hindistan, Avustralya, Özbekistan, Çin ve Türkiye gibi ülkeler mavi su ihracatında önemli roller oynar; bu ülkelerin mavi su ihracatı, bazı raporlarda küresel mavi sanal su ticaretinin yaklaşık %49’una denk olduğu ileri sürülmektedir. Bu durum düşündürücüdür: su stresi yaşayan ülkelerin, kısıtlı ulusal su kaynaklarını, ihracatta kullanılan ürünlerin üretim sürecine kanalize etmeleri, bu kaynakların sürdürülebilirliği bakımından risk oluşturur.

Türkiye’nin dış ticaretinde su ayak izi dikkate alındığında, ihracat kompozisyonunun yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir. Özellikle mısır ve pirinç gibi yüksek su tüketimine sahip ürünlerin ihracatının azaltılması, toplam sanal su ticareti miktarını düşürebilir. Benzer şekilde, ekonomik getirileri yüksek olsa da pamuk ve mercimek gibi ürünlerin yüksek mavi su ayak izi nedeniyle ihracatında sınırlamaya gidilmesi, su kaynaklarının korunmasına katkı sağlayacaktır. Buna karşın, kayısı, tütün ve domates gibi düşük su ayak iziyle birlikte yüksek gelir potansiyeli sunan ürünlerin ihracatı, sürdürülebilir ticaret politikaları açısından avantajlıdır ve desteklenmelidir. Ayrıca, muz, portakal ve elma gibi ürünler, düşük su ayak izleri ve yüksek ihracat potansiyelleri göz önüne alındığında artırılabilecek ürünler arasında yer almaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye su stresi yaşayan bir ülke olmasına rağmen, ihracatında her yıl milyarlarca metreküp “sanal suyu” dünyaya taşımaktadır. Bu durum, kısa vadeli ekonomik kazançlar ile uzun vadeli su güvenliği ve kuraklık riskleri arasında hassas bir dengeyi gündeme getirmektedir. Dolayısıyla, su ayak izi temelli dış ticaret politikaları oluşturulması, hem ekonomik sürdürülebilirlik hem de çevresel dayanıklılık açısından stratejik bir gerekliliktir.