İnsanlık gerçekleştirdiği ekonomik faaliyetler için ihtiyaç duyduğu bütün enerji ihtiyacını fosil tabanlı ve yoğun karbondioksit (CO2) yayan kaynaklardan sağlamıştır. Sanayi devriminden bu yana gerçekleşen büyük kalkınma ve değişim sürecinin faturası, bugün iklim değişimi ve küresel ısınma olarak karşımıza çıkmaktadır.
Son yıllarda yapılan çok sayıda ve farklı bilimsel araştırma, yoğun üretim ve tüketim faaliyetleri sonucunda atmosferde biriken karbon gazının dünyanın geleceğini tehdit eder boyutlara vardığını göstermektedir. Bugün gelinen noktada insanlık, karbon emisyonuna bağlı olarak gelişen ekonomik kalkınma anlayışının sürdürülemez olduğunu, bunun yerine mevcut kalkınmaya yönelik faaliyetlerin mümkün olan en düşük karbon emisyonuyla gerçekleştirileceği yeni bir ekonomik modeli tasarlamaya başlamıştır. Bu yeni ekonomik modelin adı 'Düşük Karbon Ekonomisi'dir.
İklim değişikliğinin olası ekolojik etkileri incelenirken meselenin en insani boyutunu besin zincirinde oluşacak önemli aksamalar oluşturmaktadır. Sıcaklıklardaki ortalama 2°C ile 3°C arasındaki artışlar sonucunda Sahra Altı Afrika ile Güney ve Güneydoğu Asya'da tarımsal faaliyetlerin aksaması sonucu yaklaşık 3 milyar insanın 2050 yılına kadar yeterli gıda ve temiz su bulamama tehdidi ile karşılaşabilecekleri ve bunun sonucunda da en az 500 milyon insanın ölebileceği öngörülmektedir. (UNDP)
İklim değişikliğinin ekonomi üzerinde iki tip etkisinin olduğu görülmektedir. Birincisi, iklim değişikliği ve küresel Isınmaya neden olan karbon emisyonlarını azaltmak için katlanılacak maliyetler. İkincisi ise karbon emisyonunun azaltılmaması halinde oluşabilecek maliyetlerdir. İklim değişikliğinin ekonomik ve insani boyutu konusunda yapılan bütün çalışmaların ortak özelliği, dünyanın 2ºC eşiğinin üzerindeki bir sıcaklık artışına maruz kalması halinde dünya ekonomisinde ve daha da önemlisi insani kalkınmada geniş çaplı gerilemelerin geri dönülmez bir şekilde başlayacağıdır. Güvenli bir dünyada yaşamak için yaklaşık 250 yıldır alışık olduğumuz klasik enerji üretim ve tüketim anlayışından vazgeçerek daha az karbon yayan ya da sıfır karbon üreten bir Üretim-tüketim zinciri oluşturmak ve ülkelerin ekonomik sistemlerini düşük karbon üretecek şekilde yeniden tasarlamamız gerekmektedir.
Bir ekonominin düşük karbonlu bir ekonomi olabilmesi için şu üç unsurun bir arada gerçekleşmesi gerekmektedir ("Flavin, 2008)
1.Yeni teknolojiler ve değişen yaşam biçimleri sayesinde enerji tüketimini azaltmak ve mevcut enerjiden maksimum verim elde etmek.
2.Karbonsuz, sıfır emisyonlu enerji teknolojilerini kullanmak.
3.Fosil yakıtlardaki karbonu tutmak ve depolamak. Görüldüğü gibi, düşük karbonlu bir ekonomi yaratabilmek için üretimden tüketime bütün yaşamsal faaliyetler için gerekli enerjinin fosil yakıtlardan değil de, daha temiz ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi gerekmektedir.
Temiz ve sürdürülebilir bir enerji girdisi teminini amaçlayan düşük karbon ekonomisine geçiş için devletin ekonomik teşviklerinden önce zihinsel ve politik dönüşümü gerçekleştirmek gerekmektedir. İklim değişikliğiyle mücadelede düşük karbon ekonomisine geçiş en önemli adımı oluşturmakla birlikte bu sürecin nasıl finanse edileceği de en önemli sorunu teşkil etmektedir.