Hızlı moda; ani değişen trendlerden, her hafta piyasaya sürülen yeni koleksiyonlardan, tüketicilerin yalnızca birkaç kez giydikten sonra atacakları kıyafetleri almaya devam etmelerinden beslenen bir ‘kullan-at’ moda akımıdır. Daha fazla ürünü daha ucuza satma mantığı ile ilerleyen bu moda endüstrisi, dünya kaynaklarını en çok kirleten endüstriler arasında ikinci sırada yer almaktadır.
Hatta bu durum artık öyle normalleşti ki, kıyafet üretimi bilinçli olarak uzun süre dayanmayacak şekillerde yapılıyor. Böylece kısa süre içinde yeni kıyafetlerin alınmasını gerektiriyor. Yapılan araştırmalar, son 15 yılda giysi alımının yüzde 60 arttığını gösteriyor. Ayrıca istatistiklere göre hızlı moda sektörü, küresel atık suyun yüzde 20’sinden ve küresel karbon emisyonlarının yüzde 10’undan sorumludur.
Özellikle hızlı moda ve tekstil ürünlerinde trend uğruna kalitesiz ürünlerin ucuza satılması, çevre dostu olmayan kimyasalların kullanımı ve mikroplastik kirliliğine sebep olacak hammaddelerin tercih edilmesi insan ve çevre sağlığını tehdit etmektedir. Bir kıyafetin sürdürülebilir olması için doğa dostu ve etik kurallar içerisinde üretilmiş olması gerekir.
Avrupa Komisyonu; daha dayanıklı, onarılabilir, yeniden kullanılabilir ve geri dönüştürülebilir tekstil ürünleri için yeni bir strateji önerdi. 2030 Sürdürülebilir ve Döngüsel Tekstil Stratejisi kapsamında hızlı moda, tekstil atıkları ve satılmayan/elde kalan tekstil ürünlerinin imhasıyla mücadele etmenin yanı sıra ürünlerin üretimi sırasında sosyal haklara saygı gösterilmesini sağlamak da amaçlanıyor.
Günümüzde tekstil sektöründe talebi etkileyen en önemli faktörler; dijitalleşme, sorumlu tüketim anlayışı, hızlı moda gibi unsurlardır. Tüketicilerin giyim ve tekstil ürünlerinde daha düşük fiyatla daha yüksek fonksiyonel performans talep etmesinin bir sonucu olarak üreticiler ve perakendeciler, model sayısının ve çeşitliliğinin artırılmasına çalışmaktadır. Bu doğrultuda hızlı moda kavramı, son 10 yıldır hazır giyim sektöründe yaygın bir eğilim haline gelmiştir. Perakende mağazalarına gelen müşteri sayısını artırmak, tüketicilerde mağazaya her girdiklerinde yeni bir şeyler bakma beklentisi yaratmak ve benzer şekilde bir önceki gelişlerinde çok beğendikleri belirli ürünleri bulamama riski olduğunu hissettirmek için bu yeni iş modeli, mağazalara düzenli olarak yeni ürünler getirmek üzerine kurulmuştur. Bu iş modeliyle tüketicinin mağazaları daha sık ziyaret etmesi, mağazayı her ziyaret ettiğinde daha fazla ürün satın alması ve sezon içinde yeni temalar, renkler, stiller olduğundan sezon boyunca daha fazla ürün satın alması gerektiği hissinin yaratılması amaçlanmıştır.
Bu durum, doğal kaynakların aşırı kullanımıyla birlikte israfa, zaman kaybına ve çalışanların sosyal haklarının sömürülmesine sebep olmaktadır. Biyokütle, fosil yakıtlar, metaller ve mineraller gibi küresel malzeme tüketiminin de önümüzdeki 40 yıl içinde iki katına çıkması ve yıllık atık üretiminin 2050 yılına kadar yüzde 70 artması bekleniyor.
Bu olumsuz tablonun önüne geçmek için Avrupa’da tek seçenek olarak, sürdürülebilir ve uzun ömürlü ürünlere geçmek ve kaynak kullanımını yavaşlatmak amacıyla ‘dijital ürün pasaportu’ sistemine geçilmesi hedefleniyor. AB pazarındaki ürünlerin çevre dostu, döngüsel ve enerji açısından daha verimli hale getirilmesini hedefleyen ‘Sürdürülebilir Ürün Girişimi’ kapsamında, yasal düzenlemeye tabi olarak üretilen tüm ürünlerin dijital ürün pasaportu olacak. Bu durumda sektörün AB pazarında ihracatlarına devam edebilmeleri için Ar-Ge çalışmalarına ve dönüşümlerine hızlı vermeleri, ürünleri için dijital ürün pasaport hazırlıklarına başlamaları gerekiyor.
tildiğini, hangi malzemelerin kullanıldığını, nasıl tamir edileceğini veya nasıl geri dönüştürüleceğini bilmediğimiz için çoğu zaman atık haline gelen ürün ve malzemelerin değerlerini koruyabilmek için standart bilgiler de sunuyor olacak.
İhracatımızda rekabetçiliğimizin geliştirilmesinin yanı sıra, ülkemizin küresel tedarik zincirlerindeki yerinin korunması ve güçlendirilmesi ile yeşil yatırımların ülkemize çekilmesi bakımından bu dönüşüm yeni sanayi stratejisinde kritik bir önem taşıyor.