6 Şubat depremlerinden 2 gün önce göreve başlayan İnşaat Müteahhitleri Sanayici ve İş İnsanları Derneği (İMSİAD), Akyükselen İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı ve BTSO Meclis Üyesi Şeref Demir, inşaat sektörünün baştan sona denetlenen tek sektör olduğunu vurgulayarak depremler sonrası yapılardan sadece müteahhitlerin sorumlu olduğu şeklindeki algının yanlış olduğunu söyledi. Kentsel dönüşümle birlikte zihniyet dönüşümünün de gerekli olduğunu belirten Demir, sanayicinin arsa sorununun çözülmesi noktasında sağlıklı ve ekonomik alanlara ihtiyaç olduğunu ve BTSO’nun KOBİ OSB Projesinin çok önemli bir çözüm olduğunu dile getirdi.

 

Asrın felaketi olarak nitelendirilen Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşandığı 6 Şubat’ta İMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı olarak göreve başladınız? İMSİAD özelinde hedefinizde neler var? Deprem felaketini de dikkate alırsak öncelikleriniz neler olacak?

“4 Şubat’ta yaptığımız Genel Kurul akabinde maalesef 6 Şubat’ta ‘yüzyılın felaketi’ olarak adlandırılan ve 11 ilimizi kapsayan iki büyük deprem felaketi yaşadık. Göreve geldiğimiz andan itibaren ilk işimiz, bölgedeki vatandaşlarımızın derdine derman olmak ve yaralarını sarmak oldu. Bölgeye firma olarak battaniye ağırlıklı olmak üzere 2 TIR yardım malzemesi sevk ettik. İMSİAD Yönetim Kurulu üyelerimiz ile birlikte de yardım malzemeleri dışında bölgede kullanılmak üzere iş makinalarının sevki ile ilgili çalışmalar yürüttük. Valiliğimiz ve AFAD ile yaptığımız görüşmeler neticesinde yardım seferberliği ile ilgili izlenecek yol haritasının bizlerle paylaşılması üzerine acil ihtiyaç olan konteyner konusuna yoğunlaştık. Sahada depremzedelerimizin barınma ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 80 konteynerimiz kurulmuş durumda. Gıda yardımları ile ilgili de talep oldukça hem derneğimiz, hem de firma olarak yardımlarımız devam edecek. Deprem bölgesinde 3 aylık olağanüstü bir hal ilan edildi. İMSİAD olarak bu süre içerisinde satış yapan üyelerimizin satış yaptıkları gayrimenkul gelirinin yüzde 1’ini deprem bölgesine aktarması yönünde bir çağrıda bulunduk. Deprem sürecinde emlak piyasasında her ne kadar durgunluk yaşansa da çağrımızın karşılık bulduğunu duyduk. Nispeten de olsa katkı koyabildiysek ne mutlu bize.”

 

‘FİNANSMANIM VAR İSTEDİĞİM KADAR İNŞAAT YAPABİLİRİM’ DEVRİ SONA ERDİ

Peki deprem sonrasında inşaat ve müteahhitlik çalışmaları çok tartışılıyor. Sektörün fotoğrafını çekecek olursanız nasıl bir yapıda olduğunu söyleyebilirsiniz?

“Göreve ilk geldiğim gün çözülmesi gereken konuların en başında sektörün itibar kazanması ile ilgili çalışmalar yapmak vardı. Konu ile ilgili düşüncelerimiz ve tasarladığımız projeler vardı. Maalesef depremler nedeniyle yine fark ettik ki; sektöre bakış açısında büyük sıkıntılar söz konusu. Halk arasında ve kamuda da bu durum söz konusu. Sektörün uzun süre kontrolsüz büyümesinden, Avrupa’nın tamamına yakın bir müteahhit sayısına ulaşmamızdan kaynaklı sıkıntıların olduğu doğru. Avrupa’daki müteahhit sayısı 35-40 bin aralığındayken ülkemizde bu sayı 450 bine ulaştı. Sektörün bu noktaya gelmesi, bazı problemleri de ister istemez gün yüzüne çıkardı. Fakat müteahhitlik mesleğinin sınırlandırılması, yapı denetim kanunun çıkması ile birlikte bunun önüne geçilmeye başlandı. Müteahhitlik için gerek ekonomik, gerek mali kıstaslar konuldu. Bu kıstasları yerine getirmediğiniz takdirde görev yapabilmeniz söz konusu değil. Öte yandan geçmiş yıllarda isteyen istediği an finansmanı olsun veya olmasın müteahhitlik yapabiliyordu. Bu uygulamaya da bir sınırlama getirildi. İlk başladığınızda sınırda 1 metrekare üzerinden inşaata başlayabiliyorsunuz. Süreç içerisinde durumunuz göz önünde bulundurularak,  ‘A’ sınıfına kadar yükselebilmeniz ve yetki alabilmeniz için 15 dereceyi tamamlamanız gerekiyor. İşin özeti şu; ‘Finansmanım var istediğim kadar inşaat yapabilirim’ devri artık sona erdi. Yürürlüğe giren bu uygulama, doğal olarak sektöre disiplin getirdi. Süreç içerisinde özellikle Bursa ölçeğinde baktığımız zaman, müteahhit firmaların büyük bir kısmına baktığımızda ya firma sahibinin ya da aileden herhangi birinin teknik eleman olduğu gözlemleniyor. Hal böyle olunca olaya biraz daha bilimsel bakılarak, daha farklı bir gözle inşaatlar başladı.”

 

‘BAŞTAN SONA DENETLENEN TEK SEKTÖR İNŞAAT SEKTÖRÜDÜR’

“Bir yer imara açıldığı zaman müteahhitte sorulmaz, inşa işlemine başlayabilmesi için yasal zorunluluk olarak yer bilimcisine zemin etüdü yaptırmak zorundadır. Yapılan etüt sonucunda zeminde nasıl bir iyileştirme yapılması gerekiyorsa bunu gerçekleştirmek zorundadır, inisiyatif kullanması mümkün değildir. Akabinde kamunun yetkin kıldığı bir inşaat mühendisine statik projesi çizdirmek zorundadır. Proje sonunda kullanacağı beton sınıfı, demirin yoğunluğu ve hatta donatının ne şekilde olacağını bu proje belirler. Akabinde mimari, mekanik, peyzaj, mekanik gibi birçok projeyi daha yetkin kişilere yaptırmak zorundadır. Tüm bu projeler gerekli odalar tarafından denetlenir, belediyelerin denetiminden geçer ve en nihayetinde tüm projeleri yapı denetim firmaları denetler ve sonrasında inşaata başlarsınız. İşte bu nokta oldukça önemli: imalatın başladığı noktadan bitiş noktasına kadar denetlenen tek sektör, inşaattır. Yapı denetim firmaları, hafriyatı almadan önce dahi sizi denetler. Sürece baktığımızda müteahhittin inisiyatif kullanma şansı ancak parkenin ya da boyanın renginde mümkün olabilir. Hatta şu anda çoğu belediyelerde oluşan estetik kurullar, inşaatın dış cephesini dahi istediğiniz gibi tasarlamanıza izin vermiyor. Bahçenizi nasıl dizayn edeceğinizi bile projede belirler ve ona göre uygularsınız. Maalesef halk arasında tüm inisiyatifin müteahhitte olduğu gibi bir düşünce var ne yazık ki. Bu, çok yanlış. Tabii bu süreci anlatırken ‘Müteahhittin hiçbir sorumluluğu yoktur’ demek istemiyoruz ancak sistemin gözden geçirilmesi ve herkesin kendi sorumluluğu ölçeğinde bir müeyyide ile karşılaşması lazım.

 

Mevzuat gereği yapılması gerekenler göz önünde bulundurulduğunda nasıl bir yol izlenmeli?

‘SİSTEMİN DOĞRU KURGULANMASI GEREKİYOR’

“Mevzuat, bir teknik eleman ya da uzman olmanızı aramıyor. Hatta ve hatta inşaatın başında olmasanız, yurt dışında başka bir işin başında olsanız bile burada inşaat yapma hakkını tanıyor. Kısmen mevzuatta sıkıntılar olsa da asıl iş, sistemin kurgulanmasından geçiyor. Yapı denetim noktasında da bazı eksikliler yaşanıyor. Gerçek manada bir denetim olacaksa biz o denetimi isteriz. Gerçekten işini hakkıyla yapan yapı denetim firmalarımız var ama maalesef bunu inisiyatife bırakan firmalarımız da var. Hal böyle olunca yapı denetimin de denetlenmesi gibi bir durum çıkıyor ortaya ne yazık ki. Tüm yapı denetimlerinde bir standart belirlenmeli ve bu ölçekte de bir müeyyide uygulanmalı. Sektörün disipline edilmesi için donanımlı insanlara ihtiyacımız var. İnşaat mühendisleri mezun oldukları gün yeterli donanımları olmadıkları halde istedikleri projeye imza atabiliyor. Baraj, yol, konut hatta ve hatta nükleer santral projesine bile imza atabiliyorlar. İnşaat mühendislerinin belirli alanlarda uzmanlaşması yani belirli branşları olması gerekiyor. Donanımı, tecrübesi olmayan bir inşaat mühendisinin sınırsız imza atması sektörümüz için büyük bir sıkıntı oluşturuyor.”

 

Deprem bölgesinde yeniden inşa süreci sürüyor. Bir inşaat mühendisi olarak artçı sarsıntıların sürdüğü bölgedeki yapılaşma sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Kamunun ve özel sektörün yaptığı hiçbir binada zemin etütleri olmadan inşaat yapılmaz. Kayda değer bir barınma sorunu yaşanan bu bölgede belirli bir ivme de kazanmamız gerekiyor. Zamanla yarışarak bu sorunu hızlı bir şekilde çözmemiz gerekiyor. Tüm bunları konuşurken, son yaşadığımız depremin yüzyıllardır yaşanmayan bir afet olduğunu göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Depremin ivmesi, art arda iki kez yaşanmış olması ve artçı sarsıntılar tahribatı da bir o kadar artırdı. Ancak bizlerin ister istemez bir önceki yapı tekniğimizi gözden geçirmemiz gerekiyor. Zemine biraz daha dikkat etmemiz, sıvılaşma olan yerlerden kaçıp kayaç bölgelere odaklanmamız daha güçlü konutlar inşa etmemizi sağlayacaktır. “

 

Bursa’ya baktığımızda kentsel dönüşüm projelerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

‘BURSA’NIN YAPI STOKU ÇOK FAZLA’

“Maalesef bugüne kadar yapılan dönüşüm, sağlıklı bir dönüşüm olmadı. Zaten yaşadığımız deprem de bunun bir neticesi. Sağlıklı bir dönüşüm yapmış olsaydık bu kadar çok binamız yıkılmış olmazdı. Ölümlere yol açan binaların neredeyse yüzde 99’u 2000 yılından önce yapılan binalar. 2000 yılından sonra mühendislik, yapı denetim hizmetini almış binaların yıkım oranı yüzde 1 gibi çok düşük bir oranda. Gönül ister ki bunlarda olmasın ancak iş yeri yapmak için kolon kesilmesi, zeminden kaynaklanan sıkıntılar ve yanlış uygulamalardan kaynaklı yeni binalarda da yıkımlar oldu. Bir rezidans çok fazla ön plana çıkınca yeni binalarda sağlam olmadığı yönünde bir algı ortaya çıktı. Ancak bu, doğru bir yaklaşım değil. Bursa’nın özeline baktığımızda, çok fazla yapı stokumuz var. Bazı kaynaklara göre 450-600 bin civarında dönüşüm gerektiren yapımız söz konusu. 50-60 bin yapının ise acilen dönüşüme girmesi gerekiyor. Kentin tüm paydaşları olarak bu yapılar ile ilgili çok hızlı çözüm üretmemiz gerekiyor. Aksi takdirde Marmara Bölgesi’nde yaşanacak herhangi bir deprem, son yaşadıklarımızdan daha yıkıcı olacaktır. Yaşanan bu yıkımı finanse edemediğimiz gibi ülkemizde beka sorunu da baş gösterir. Sanayimizin tamamı, nüfusumuzun da 3’te 2’sine yakını Marmara’da bulunuyor. Dolayısıyla bu bölgeye çok hızlı çözüm üretmemiz gerekiyor ve bunun içinde kamu erki şart. Kamu erki olmadan kentsel dönüşüm çözmek mümkün değil. Vatandaşa rağmen bazı adımları atmamız gerekiyor.”

 

“KENTSEL DÖNÜŞÜMDEN ÖNCE ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ ŞART”

“6306 sayılı Kanun, kentsel dönüşüm konusunda yeterli ölçekte ilgili idarelere yetkiler veriyor. Belediyeler re’sen bir binanın depreme dayanıklı olup olmadığını test etme, riskli olduğu takdirde 60 gün içinde binayı boşaltma, boşaltmadığı durumda ise elektriğini suyunu ve gazını kesme yetkisine sahip. Fakat vatandaşın mağdur olmaması için imtina ediliyor ancak mağdur etmeyelim derken ölümüne sebep oluyoruz. Kamu erki kadar kamu desteği de şart. Son zamanlarda yapılan kayda değer düzenlemeler var. Kira yardımları dışında her konut için kredi imkânı ile finansman sorunu çözülüyor. Bununla birlikte son düzenleme ile kentsel dönüşüm yapacak müteahhitlere de konut başına 1 milyon TL’ye varan destek sağlanıyor. Kamu, bu yönüyle yükümlülüklerini yerine getirmiş durumda. Bundan sonraki süreçte vatandaşlarımızın da elini taşın altına koyması gerekiyor. Geçmiş yıllarda da söylediğimiz gibi; kentsel dönüşümü gerçekleştirmeden önce zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var. Maalesef öyle bir noktaya geldik ki; ‘Ömrünü tamamlamış riskli olan yapı yıkılsın, daha geniş bir bina hiçbir bedel alınmadan yapılsın hatta mümkünse para da alayım’ noktasına geldik. Vatandaşlarımızın bu düşünceden çıkması gerekiyor. Kamunun sınırsız kaynağı ne yazık ki söz konusu değil. Kat malikleri, maddi bir beklentiden ziyade ‘Daha sağlık ve güvenli bir yapıya nasıl kavuşabilirim’ düşüncesine odaklanmalı. Depreme nerede nasıl yakalanacağımızı hiç kimse bilmiyor, kendimizi güvende hissedebilmemiz için güvenli alanlar yaratmamız gerekiyor. Dolayısıyla kentsel dönüşümü sosyal sorumluluk olarak görmeli ve tüm paydaşların elini ardına koymadan riskli yapı stokunu eritmesi gerekiyor.”

 

‘SAĞLIKLI VE EKONOMİK ALANLAR TAHSİS EDİLMELİ’

Bursa’da KOBİ ölçeğinde de plansız sanayileşme söz konusu. Kentin sanayi alanlarındaki kentsel dönüşüm nasıl sağlanmalı?

“Aslında sadece sanayi kesiminde değil konut kesiminde de aynı durum söz konusu. Bursa Ovası diyoruz ancak plansız yapılaşmalardan dolayı ova artık kayboldu. Bu sorunun en büyük kaynağı da maalesef arsanın sağlıklı bir politika ile kurgulanıp işlenmemiş olmasıdır. Halk arasında müteahhitlerin rant kavramıyla özdeşleşen bir durumu söz konusu. Ancak hem sanayi, hem de konut açısından baktığımızda asıl sıkıntı arsa konusunda yaşanıyor. Büyüme ile orantılı, yeterli miktarda arsanın tahsis edilmemesinden dolayı müthiş bir kaçak yapılaşma söz konusu. Bir konut imal ediyorsunuz ve konut maliyetinin yüzde 50’sini arsa oluşturuyor. Zorunlu bir ihtiyaç olan barınma, orta gelirli ve dar gelirli vatandaşlarımız için çok sıkıntılı bir duruma dönüşüyor. Aynı durum, sanayi için de geçerli. Üretim, ihracat yapmanız ve istihdam oluşturmanız lazım ve bunun için sanayiye alanlar tahsis edilmesi gerekiyor. Sağlıklı ve ekonomik alanlar tahsis edildiği takdirde kaçak binaya kimse tenezzül etmez. Vatandaş neden sağlıklı alanlarda sanayileşmiyor? Çünkü hem konut, hem de sanayi için arsa oldukça maliyetli. Sanayici arsa alıp binayı tamamladığında, ekipman alıp üretime geçecek finansmanı kalmıyor. BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İbrahim Burkay’ın KOBİ OSB’lerin kurulması yönünde yoğun bir çalışması var. Bizler de destekliyoruz. İMSİAD olarak bu konuda küçük sanayi işletmelerine alan tahsis edildiği takdirde, mevcut yerlerinin dönüşüm için rezerv alan şeklinde kullanılmasını talep ediyoruz. Böylelikle KOBİ OSB’ler için tahsis ettiğimiz alanlarda sağlıklı sanayileşme gerçekleşirken terk edilen alanlarda da Bursa’mıza yakışır estetik dönüşümler ortaya çıkacaktır.”

 

BTSO’nun inşaat sektörü ile ilgili çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“BTSO Yönetim Kurulu Başkanı Sayın İbrahim Burkay’ın sektörümüzle ilgili desteklerini alıyoruz ve çok teşekkür ediyoruz. Ben de BTSO Meclis Üyesiyim, 23. İnşaat Komitesi’nde yer alıyorum. İnşaat sektörü ile ilgili somut adımlar atmak ve sorunlara çözüm üretmek adına çalışmaya devam edeceğiz.”