Sürdürülebilir büyümenin sağlanması ve yoksulluğun azaltılması çerçevesinde yeşil bir ekonomi oluşturmanın ön koşulu olarak yeşil büyüme kavramı, ülkeler düzeyinde ilk kez Mart 2005’te Güney Kore’nin başkenti Seul’de gerçekleştirilen 5. Çevre ve Kalkınma Bakanlar Konferansı’nda gündeme alınmıştır. Toplantı sonunda, yeşil büyümenin sürdürülebilir kalkınmaya ulaşmada bir yöntem olduğunu kabul eden bir deklarasyon yayımlanmıştır. Yeşil büyüme bu deklarasyonda şu şekilde tanımlanmıştır: “Giderek kötüleşen kaynak kısıtı ve iklim krizine rağmen yoksulluğu azaltmak için gerekli ekonomik büyümeyi ve istihdamı yaratmayı destekleyen büyüme stratejisi.” (United Nations Economic and Social Commission for Asia and the Pacific).
Yeşil büyüme, 2008 küresel ekonomik krizi sonrasında yaşanan ekonomik durgunluk ortamından bir çıkış yolu olarak yoğun ilgi görmüştür. Küresel ekonomik krize bir cevap olarak, Güney Kore ‘düşük karbonlu yeşil büyümeyi’ ülkenin yeni kalkınma vizyonu olarak benimsemiş ve hemen sonrasında 2009 yılında Yeşil Büyüme Ulusal Stratejisi ve 5 Yıllık Yeşil Büyüme Planı’nı açıklamıştır.
Son dönemde yaşanan ekonomik krizler, iklim değişikliği gibi çevresel ve ekonomik problemler, sürdürülebilir kalkınma çerçevesi altında yeşil büyüme, yeşil ekonomi, düşük karbonlu ekonomi, sürdürülebilir üretim ve tüketim gibi kavramları ortaya çıkarmıştır. OECD, UNEP gibi uluslararası örgütler; ‘yeşil büyüme’ veya ‘yeşil ekonomi’ kavramını çevresel iyileştirmelere katkı sağlayan mal ve hizmetlerin yatırım ve tüketimini önceliklendiren bir anlayış olarak tanımlamaktadır. Bu bakış açısı ile çevresel sürdürülebilirliğe katkı sağlanırken ekonomik gelişme, gelir artışı, istihdam ve fakirliğin azaltılmasına da katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Avrupa Birliği de yeşil ekonominin sürdürülebilir üretim tüketim, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerji kullanımı ile yeni iş imkânlarının yaratılmasının insan refahının artırılmasıyla yakından ilişkili olduğunu öne sürmektedir.
Türkiye ise ekonomik büyüme ve kalkınmayı teşvik etmek için yeşil büyümeyi uygulamaya koyarak doğal zenginliği, refahının dayandığı kaynakları koruyarak, çevresel sorunlarının çözümünü ve çevresel hizmetlerini geliştirmelidir. Çoğu gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gibi Türkiye de yeşil büyümeyi destekleyecek politikalar üreterek farkındalık yaratmak için ve bu konudaki ilerlemeyi ölçebilmek, konuyla ilgili fırsatları ve riskleri ortaya koyabilmek adına yeşil büyüme göstergelerine ihtiyaç duymaktadır.
Sürdürülebilir üretim ve tüketim yaklaşımı, yeşil ekonominin önemli unsurları olup sosyal ve çevresel etkilerinin detaylı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Türkiye’de yeşil büyüme amaçlı yatırım ve harcamaların yapılması, yeni endüstriyel ve sanayi alanlarının fiziki olarak oluşturulması olarak algılanmamalıdır. Yeşil büyüme, çevresel bozulma, biyo-çeşitliliğin azalması ve sürdürülemez doğal kaynak kullanımını engellerken öte taraftan da iktisadi büyüme ve kalkınmayı devam ettirme noktasında olmalıdır. Bu nedenle mevcut klasik üretim yöntemlerini dönüştürmeye yönelik yatırımlar desteklenmelidir, yatayda geleneksel büyüme değil…