Türkiye önemli bir seçim sürecine girerken seçim sonrasına ilişkin olarak farklı ekonomik eğilimler ve beklentiler öne çıkmaktadır. Yine küresel ekonomide de eğilimlere ve beklentilere ilişkin farklı öngörüler bulunmaktadır. Yılın geri kalanına ilişkin olarak ekonomideki eğilimlerin nasıl gelişebileceğini değerlendirelim;

Küresel Para Politikalarında Sıkılaşma Daha Ne Kadar Sürecek?

2023 yılında küresel ekonomide öncelik yüksek enflasyon ile mücadele olmaya devam etmektedir. Muhtemelen yılın sonuna kadar bu öncelik korunacaktır. Yılın ilk çeyreği sonunda enflasyonlarda belirgin düşüşler görülmektedir. Ancak kalıcı bir iyileşme için Merkez Bankaları faiz artışlarını sürdüreceklerdir. Bununla birlikte faiz artışlarının artçı etkisi olarak bankacılık sektöründe sıkıntılar yaşanmıştır. Daha etkin denetim ve likidite/satın alma destekleri ile bankacılık sıkıntıları şimdilik aşılmıştır. Muhtemelen ABD ve Avrupa Merkez Bankaları faizleri temmuz ayına kadar 2-3 kez daha arttıracaktır. Ardından enflasyondaki gelişmeler izlenecektir. Sıkı para politikaları enflasyonda kalıcı düşüşlerin görüleceği yıl sonuna kadar korunacaktır.

Para Politikalarında Sıkılaşma Resesyon Yaratacak mı?

Küresel enflasyon ile mücadelenin bir başka sonucu ekonomilerde yavaşlama olacaktır. Bu yavaşlama 2022 yılının son çeyreğinde zaten başlamış ve 2023 ilk çeyreğinde ise daha çok hissedilmiştir. 2023 yılının genelinde yavaşlamanın ötesinde resesyon veya küçülme yaşanması olasılığı ve endişesi de halen sürmektedir. Sıkı para politikalarının geçişkenlik etkisi zaman almaktadır. Bu nedenle özellikle ABD’de yılın ikinci yarısında en azından durgunluk olasılığı artmaktadır. AB’de ise resesyon olasılığı azalmıştır. Çin ekonomisi ilk çeyrekte yüzde 4,5 ile beklentilerin üzerinde büyümüştür. Sıkı para politikaları sonucu muhtemelen gelişmiş ekonomilerde bir veya iki çeyrek durgunluk olacaktır. Ancak resesyon yaşanması ancak enflasyonda bozulma ve bankacılık sektörlerinde daha büyük ölçekli sıkıntılar yaşanması halinde olabilecektir.

Türk Lirası Değerinde ve Türk Lirası Faizlerde Düzeltme Kaçınılmaz mı?

Sonuçları ne olursa olsun seçimlerin ardından ekonomi politikalarında değişiklik ihtiyacı olduğu, Türk lirası ve TL faizlerinde de bir düzeltme yaşanması gerektiği görüşleri giderek yaygınlaşmaktadır. Bu görüşler de tartışmaya açıktır. Ancak ihtiyacın gerekçeleri değerlendirildiğinde özellikle Türk lirasında bir düzeltme ihtiyacı olduğu görülmektedir. Nitekim Türk lirasının mevcut değeri ile ihracat zorlaşırken, ithalat cazip hale gelmektedir. Dış ticaret açığı ve cari açık büyümektedir. Bu nedenle TL’de bir düzeltme ihtiyacı bulunmaktadır. TL faizlerde ise enflasyonun altında kalan faizler bir yandan kredi maliyetlerini aşağı çekerken, diğer yandan tüketimi ve enflasyonu beslemektedir. Bu nedenle TL faizlerin de en azından reel olarak pozitif olacak seviyelere gelmesi ihtiyacı bulunmaktadır.

Maliyetler ve Fiyatlarda Yeniden Artışlar Olacak mı?

Reel sektör son bir buçuk yıldır önce TL’nin yüksek değer kaybı, sonra yüksek ücret artışları, enerji zamları ve diğer girdi ve kullanılan hizmet fiyatlarındaki artışlar ile yüksek maliyetlerle karşılaşmıştır. Buna bağlı olarak mal ve hizmet fiyatlarını da artırmak zorunda kalmıştır. Son aylarda baz etkisi ile maliyet ve fiyat artışları yavaşlamaktadır. Ancak Türk lirasında yaşanacak bir düzeltme ve faiz oranlarındaki artışlar ile maliyetler ve fiyatlarda yılın ikinci yarısında yeni bir artış dalgası olabilecektir. Bu nedenle bugünkü fiyatlar ile stok tedariki, buna karşın olası maliyet/fiyat artışlarını gözeten satış fiyatları uygulanması işletmeleri koruyacaktır. Koşullu Kredi Kullanımları ve Döviz İşlemlerine Kısıtlamalar Sürebilir mi? Liralaşma politikası çerçevesinde kredi kullanımları koşullu hale getirilmiş ve döviz işlemlerinde ise birçok kısıtlama uygulanmaya başlanmıştır. Bu zorlayıcı düzenlemelere rağmen dövizden Türk lirasına kalıcı bir geçiş yaşanmamaktadır. Türk lirasında değer kaybı riski dövize talebi canlı tutmaktadır. Bu nedenle kredi kullanımları ile döviz işlemlerindeki aşırı düzenlemelerin işletmeler lehine hafifletilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. Mevcut kısıtlayıcı düzenlemelerin sürmesi halinde işletmelerin finansmana erişim olanakları ve mali risklerin yönetimi daha da zorlaşacaktır. Yabancı sermaye girişi de bu kısıtlayıcı düzenlemeler çerçevesinde zayıf kalacaktır.

Son Söz: işletmelerimiz yılın ikinci yarısındaki olası kur, faiz, fiyat, kredi ve maliyet risklerine karşı hazırlıklı olmalı.