Türkiye ekonomisi için istikrarın temel kaynağı, cari işlemler dengesinde fazla vermesidir. Yani mal ve hizmet ihracatının mal ve hizmet ithalatının üzerinde gerçekleşmesi ve bunun sürdürülebilir kılınmasıdır. Türkiye henüz kalıcı olarak cari işlemler fazlası veren bir ülke haline gelememiştir. Bunun birçok yapısal ve konjonktürel nedenleri bulunmaktadır. İçerideki ve dışarıdaki gelişmeler ekonomi politikaları işlemler dengesini şekillendirmektedir. 2020 salgın yılından sonra yaşadığımız dönem buna çok iyi örnek oluşturmaktadır.
2020 salgını sonrası küresel ekonomide yeni normal koşulları ortaya çıkmıştır. Pazarların Asya’ya olan yüksek bağımlılığının yarattığı riskler görülmüştür. Buna bağlı olarak tedarik güvenliği ve yakından tedarik eğilimleri öne çıkmıştır. Türkiye bu eğilimlerden en çok yararlanan ülke olmuştur. Güçlü sanayi yapısı ve ihracat çeşitliliği ile Türkiye'ye beklenmedik şekilde ilave tedarik talebi gelmeye başlamıştır. 2021 yılında ihracat 50 milyar doların üzerinde artmıştır. Sanayi üretimi artışı ve yeni yatırımlar ile ekonomide sağlıklı biri büyüme kompozisyonu oluşmuştur. Ekonomi yüzde 11,4 büyürken bunun 5,4 puanı net ihracat katkısından gelmiştir. 2021 yılında bu büyümeyi görece sağlanan finansal istikrar da desteklemiştir. Ancak 2021 yılı eylül ayından itibaren merkez bankasının faiz indirimleri ve TL'de aşırı değer kaybı ve oynaklıklar sağlıklı büyüme için riskler yaratmıştır.
2022 yılında yeni bir ekonomi modeli uygulanmaya başlamıştır. Yeni model TL faizlerin düşürülmesi ve kredi genişlemesi ile üretimin artırılmasını hedeflemiştir. Enflasyon ile mücadele için de Türk lirasının değerinin korunması hedeflenmiş ve aşırı düzenlemeler yapılmıştır. Bu tercihler sonunda üretim değil, tüketim artmış, TL değer kazanmış, ihracatın rekabet gücü zayıflamaya başlamış ve ithalat hızla artmıştır. 2022 yılında yüzde 5,5 büyüme sağlanmıştır. Net ihracatın büyümeye katkısı ise sadece 0,6 puan olmuştur. Türkiye ihracatla büyümek yerine 2022 yılında yeniden tüketim ve ithalat ile büyümüştür.
2023 yılı ilk yarısında deprem afetinin etkileri, uzun bir seçim süreci ve yarattığı belirsizlik ortamı, küresel ekonomide sıkılaşma ve yavaşlama gibi unsurlar öne çıkmıştır. Ekonomide yeni model ve liralaşma düzenlemeleri uygulanmaya devam etmiştir. Türk lirasının değerini korumak için yapılan satışlar ile merkez bankasının net rezervleri negatife dönmüştür. TL aşırı değerlenmiştir. Seçimler öncesi ücret artışları ve kredi paketleri ile negatif ve çok düşük faizler ile ekonomi desteklemiştir. Ancak Türkiye ekonomisi bir döviz krizi riski ile karşı karşıya kalmış ve enflasyon da kontrolden çıkmaya başlamıştır.
2023 yılı ilk yarısındaki bu politikalar ile ihracat azalmış, ithalat ise önemli ölçüde artmıştır. 2023 yılı ilk yarısında ekonomi yüzde 3,85 büyümüştür. Net İhracatın büyümeye katkısı ise ilk çeyrekte negatif 5,2 puan ve ikinci çeyrekte ise negatif 6,2 puan olmuştur. Yılın ilk yarısında net ihracat büyümeyi 5,7 puan aşağı çekmiştir. Cari işlemler dengesini kalıcı olarak çözeceği düşünülen yeni ekonomi modeli ve liralaşma politikaları tam tersine hem ekonomiyi küçültmüş hem de cari işlemler açığı daha da büyümüştür. Yeni ekonomi modeli ve liralaşma politikaları ihracat dostu olmamıştır. Yeni model tüketim ve ithalat dostu olmuştur.
Seçimler sonrası Türkiye ekonomi politikalarında yeniden değişim yaşanmaktadır. Reel sektör ve ihracatçılar sık ve keskin politika değişikliklerinden yorulmuştur. Ancak son değişim ekonomide istikrarın sağlanması için ümit vermektedir. Rasyonel ekonomik zemine geri dönüşte politikaların ihracat dostu olması gerekmektedir. Burada en öncelikli konu Türk lirasının değeridir. Türk lirasına yönelik her türlü müdahale kısa süre sonra başka arazlar çıkarmaktadır. Türk lirası sert düzeltmeler yaşamaktadır. Türk lirası mevcut piyasa koşullar içinde değerini bulmalıdır.
Diğer bir öncelik liralaşma politikaları çerçevesinde getirilen düzenlemelerin kademeli olarak yılsonuna kadar kaldırılmasıdır. Kur korumalı mevduatlar dövize dönebilmelidir. Bilançolarda döviz varlıkları sınırlamaları arttırılmalı veya kaldırılmalıdır. TL kredi kullanımı için getirilen döviz bozdurma koşulları hafifletilmelidir. İhracatçılar kazandıkları dövizleri daha rahat kullanabilmelidir.
İhracatın finansmanında kredi olanakları genişletilmelidir. 2028 yılında 400 milyar dolar mal ihracatı hedefi için bugünkünün 2 katı kredi ve sigorta teminat olanağına ihtiyaç olacaktır. Ancak kısa vadede Türk Eximbank ve Merkez Bankası reeskont kredileri genişletilmelidir.
Orta Vadeli Program da ihracatın yapısal sorunları için kalıcı çözümler getirmelidir. Başta birikmiş KDV alacaklarının ödenmesi gibi ihracatçıları rahatlatacak ve yapısal sorunları ortadan kaldıracak adımlar atılmalıdır.